17 Aralık 2013 Salı

17 Aralık 2013, İkizler Burcu’nda DOLUNAY; FELEK’te Bir Çark Kapanırken…

LES-SAISONS ”MEVSIMLER” BY ALPHONSE MUCHA

17 Aralık 2013 günü, İstanbul itibariyle saat 11:30 sularında, yılın son DOLUNAY’ını yaşayacağız!

DOLUNAY’lar bir çemberin tamamlanışına benzeyen enerjiler taşır. Biz de bu DOLUNAY’da, 2013 yılının enerji çemberini kapatmış, 12 ayın muhasebesini yaparak, 2014′de ihtiyaç duyacağımız netliği sağlamış olacağız.

DOLUNAY anında, Ay 25 derece İkizler’de, Güneş ise 25 derece Yay’da olacak ve anın haritasında 8 derece Balık burcu yükselecek. Chiron Yükselen noktası ile kavuşumda olacak. Ay 4′üncü, Güneş ise 10′uncu evlerde yer alacak. Ben de haritayı yorumlarken, bu bilgilerin yanısıra, Ay’ı misafir eden İkizler’in yöneticisi Merkür, Güneş’in yerleştiği Yay’ın ve Balık’ın klasik yöneticisi Jüpiter ve Ay zamanına göre anın yöneticisi Satürn’ün konum ve açılarına bakacağım.

Önce 4′üncü evde ve İkizlerde olan Ay’dan başlamak istiyorum kodları çözmeye;

Bu DOLUNAY ”güvenlik anlayışımız ve arayışımız” hakkında sorgulamalara neden olacak ve bizi bu konuda AKSİYON almaya yönlendirecek!

Güvenlik, AİDİYET ile iç içe geçen bir kavramdır. Üzerinde koşulsuz ve kayıtsız bir tasarruf hakkına sahip olduğumuz, ya da basitçe ”babamızın çiftliği” gibi gördüğümüz alanlar – BİZE GÖRE – güvenlidir… Bizde böyle bir his uyandıran insanlar, yerler, konumlar, mekanlar ile bir TARİHİMİZ vardır. Aile, ev, vatan, taşınmaz mallar, üzerinde hak sahibi olduğumuz maddi ve manevi tüm zeminler, ya da basitçe ”bizi destekleyen, besleyen ve çevreleyen tüm konfor alanları” bu kapsam içinde yer alır.

Ve DOLUNAY İkizler’de olduğuna göre, bizim ”konfor alanlarımız”a dair algı ve tutumlarımızda değişiklik olmasını gerektiren, bize duruşumuzu, bakışımızı yenilememiz gerektiğini hatırlatan bazı gelişmeler yaşamamız beklenir.

BİR SÜREÇ BİTMİŞTİR!

Ve yeni başlayacak süreçte, alıştığımız bazı örtülerin, tanıdık kalıpların ve bizi sahiplenen bazı insanların artık hayatımızda olmayacaklarını ya da olmamaları gerektiğini kabul etmemiz, bazı aidiyetlerimizden, konfor ve güvenlik alanlarımızdan vazgeçmemiz, gerekebilir. Ya da bazı konfor alanlarının varlığına, bazı tanım ve sınırlara ihtiyaç duyduğumuzu fark etmemiz, bunların oluşturulması ya da var olanların korunmasına ilişkin, ne yapıp ne yapmadığımız düşünmemiz, aldığımız sorumlulukların kapsamını elden geçirmemiz, gerekiyorsa korumak istediğimiz şeyler adına fedakarlıklarda bulunmamız söz konusu olacaktır.

Dolunay sürecinde ortaya çıkacak gerçekler doğrultusunda, İNSİYATİF’lerin, etki ve yetki alanlarının yeniden tanımlanması, önemlidir!

Zira, İkizler yöneticisi Merkür YAY’da, MC’de ve 10′uncu evde Güneş ile geniş açılı bir beraberlik içindedir. Güneşi misafir eden Yay’ın ve Yükselen’in yöneticisi Jüpiter ise, 5′inci evde ve Lilith ile – artık çözülmeye başlayan bir – kavuşum halindedir.

İçinde bulunduğumuz konumlar, ayağımızın altındaki zeminler, üstünde adımız yazan kutular, bir şekilde mahrumiyete, kayba, ya da kaygıya yol açmakta, sahip olduklarımızı, güvendiklerimizi, alıştıklarımızı kaybetme riski ile onları hayatımızda tutmanın bedeli, birbiri ile savaşmaktadır.

Bu durumda; bir son ve ardından gelecek yeni bir tanım, kaçınılmazdır. Ve bu DOLUNAY bizi kaçınılmaz olanla yüzyüze bırakacaktır.

Yükselen ile kavuşan Chiron’un ve 5′inci evdeki Retro Jüpiter ile 8′inci evdeki Satürn arasında var olan üçgen açının, mesajı şudur;

Kendimizi ait hissettiğimiz alanlar ve üzerimize aldığımız sorumluluklar – işimiz, ailemiz, verdiğimiz sözler, kurduğumuz bağlar – ile ilgili tutumlarımızı, dönüştürdüğümüz takdirde, hayatımızdaki tıkanıklıklar çözülecek, akıştan korkmak yerine ona katılmak hem mümkün hem de güvenli hale gelecektir…

2013 bitip FELEK’in ÇEMBER’lerinden biri kapanırken, ŞİFA’nın kapısı da açılmıştır.

Ahhhh ah! Yeni yıllar başlarken, böyle ifadeler hep sevilir…

Ama huşu ile gülümsediğimiz ilk anın hemen arkasından, kalbimize bir kuşku sisi ve ”umut denizinde yalpalayan gemimizin varacağı kıyılara dair bir ulaşılmazlık hissi” çöküverir…

Neden mi? ”Çünki böyle şeyler ancak masallarda olur!” dediğini duyar gibiyim içinizden en ”gerçekçi” geçinenlerin :))))

Ama insanın en büyük derdi, zaten gerçeğinden bihaber olması değil midir…

Tasarlamak ve Yapmak, bu DOLUNAY’ın yaşandığı YAY ve İKİZLER ekseninin temel kavramlarıdır.

Biz birer TASARIM’ız. Yani bir astroloji haritasına bakarak, insanın eğilimlerini anlatmak ve hangi yollardan büyüyeceğini öngörmek mümkün oluyor ise eğer, demek ki biz basbayağı birşey OLMAK ve birşeyleri yapmak üzere tasarlanmışız :)))

Ne var ki, yaptıklarımızın TASARIM’ımız ile tam bir bütünlük içinde olduğunu söyleyebilir miyiz?

Biz, YAPARKEN varsayımlarımızın etkisi altında kalırız… Ve varsayımlarımızı şekillendiren – ya da fabrika ayarımızı bozan – hayatın nasıl bir yer olduğu hakkında edindiğimiz ilk deneyimlerdir.

4′üncü ve 10uncu evlerin yani bu DOLUNAY’da AY ve Güneş’i misafir eden evlerin, bir özelliği de ANNE ve BABA prototiplerimizi temsil etmeleridir!

Biz güvenmeyi de korkmayı da, sevmeyi de ihmal etmeyi de, sorumluluk duymayı da boşvermeyi de, hükmetmeyi de teslim olmayı da, dinlemeyi de susturmayı da, söylemeyi de saklamayı da, korumayı da yıkmayı da, onlardan öğreniriz…

Tıpkı onlar gibi olmak için kendimiz olamadığımız, ya da onlar gibi olmamak adına yaptığımız kurgularda, onların en çok eleştirdiğimiz yanlarını tekrarladığımız nice deneyimle doludur hayatlarımız.

Başka bir deyişle; Anne ve Babamız, bizim hayatın nasıl bir yer ve insanın nasıl bir varlık olduğu hakkındaki ilk VARSAYIMLARIMIZ’dır. Ve bizler, hayatımızı tasarlarken de yaparken de, bu varsayımların etkisinde kalırız…

Yani, şimdi, o zaman… Suç ATALAR’ımızda mıdır? Yani biz külliyen masum ve ziyadesiyle mağdur muyuz :))))

Astrolojik açıdan incelenen her doğum haritası, bir insanın anne ve babasını da mükemmelen tarifler! Yani TASARIM, varsayımlarımızın neler olacağını da içerir. Ve büyümek tam da bu yüzden içimizdeki Anne ve Baba’yı yani ATALARIMIZI da büyütmektir!

Yolda başımıza gelenler – mucizeler, felaketler, yükselişler, çöküşler – kendimize olduğunu zannetsek de, büyük ölçüde ATALAR’dan devraldığımız TUTKU ve KORKU’lar ile hayatımıza çektiğimiz deneyimlerdir.

Ve biz sadece VARSAYIMLARIMIZ, ya da ”gerçekçi” düşünce tarzımız ile kendimizi içinde bulduğumuz labirentten bir türlü çıkamayız :)

Bu yüzden hem kulağımıza hoş gelir ŞİFA kapılarının açılmış olduğunu duymak… Hem de bunun ”gerçek” olabileceğine bir türlü inanmayız.

Oysa - mucizeler, felaketler, yükselişler ve çöküşler – ya da kısaca HAYAT bize sadece yola devam etmek, geriye dönüp bakmak ve kaybetme korkusuyla ayak sürümek yerine sadece yürümek gerektiğini öğretir… Varsayımlarımızın ötesinde bir gerçeğe varabilmek için, varsayımlara rağmen yola devam etmek ve onların yolla birlikte dönüşmesine izin vermek gerekir! Çözümü biz bulmayız, metanet, vicdan ve teslimiyet yüründüğü zaman YOL bizi ÇÖZER :)

İnsanın sahip olduğu tek şey TASARIM’ıdır… Ve güvenebileceği tek şey her şeyi TASARLAYAN’ın önüne açtığı yollardır.

Zor iştir İNSAN olmak! Dağlara teklif edilmiştir de bu yük… Onlar dahi cüret edip bunu devralmamıştır!

Doğmak, insanlığın yükünü – gelmiş geçmiş zenbihini – sırtına vurmaktır… Ait olduğumuz her soyun, beslendiğimiz her kökün, sorumluluğunu da üzerimize alırız. Ve metanet, vicdan ve teslimiyet ile yürüdüğümüz yolda, şifalanan yalnız biz olmayız. Soyağacımızda, yani genetik hafızamızda taşıdığımız tüm ailemiz de bizimle birlikte şifalanır. Hayatımızla dönüştürmeyi başardığımız her kalıp, bir sonraki neslin yolunda baş etmesi gereken varsayımlardan birkaçını daha ortadan kaldırır…

FELEK’in ÇEMBERİ, metanet, vicdan ve teslimiyet ile takip edildiğinde, ŞİFA’nın hem de sadece bizimle sınırlı olmayan bir şifalanma halinin, ta kendisidir…

Bu kadar AĞIIRR ve TUMTURAKLI bir analizle kapattığıma göre yılı, keyifli bir parça ile kendimi affetirmeli ve yüreklerinizi tatlı bir ritm ile canlandırmalıyım!

Hep bir yanı eksik gibidir ve hep TAM & BÜTÜN hissetmek ister insan… Aslında RUH ile NEFSİN bütünlüğünü sağlamaktır bütün özlemimiz. Ama dünya hali bize bunu başka dünyalıların teninde aratır :)))

”Ben seninle kendimi tam hissediyorum!” LOVE SONG – ADELE

http://www.youtube.com/watch?v=0RUZpOsL1JQ


Hiç yorum yok: