28 Mayıs 2012 Pazartesi

Ay-Neptün Karşıtlığı ... ''Gölgeler Diyarına Yolculuk''

Bu aralar sabit fikirli davranıp, haklıyım derken haksız durumuna düşmeye ve eski düşünce kalıplarınızın eksikleriyle yüzleşmeye hazır olun demiştim ya hani... Şimdi sahneye yeni oyuncular da ekleniyor!

Aslan'da kükreyip, mahcup olan Ay pimpirikli Başak'a girmek üzere. Yanılabiliyormuşum demek ki deyip güneşe küsen çiçek gibi içe dönecek şimdi duygularınız. ''İncinme Korkusu'' ana temasından hareketle, aşırı sorgulayıcı, hem kendine hem başkalarına karşı yargılayıcı, hatta vesveseli olmaya yatkın hissedebiliriz. Hele bir de yanılsamalar diyarının efendisi Neptün'le karşıt hale gelince bu buluttan nem kapan Ay, varın siz düşünün şenliği...

Bitmedi! Güneş, Merkür, Güney Ay Düğümü ve Kuzey Ay Düğümü hattı ile elektrikli bir karesi olacak bu Ay-Neptün karşıtlığının! Sonra da aynı Ay hızını alamayıp, ortalığı karıştırmaya meraklı Mars'a kafayı toslayacak... Astrolojik felaket senaryolarını bir yana bırakıp, hangi izleri görünce, neye dikkat etmek lazım kısmına geçeyim değil mi :)))

Sözün özü dostlar, gökler bu ara ''endişe'' teması üzerinde düşünmeye zorluyor bizi... Yolcunun işi yol bulmaktır adı üstünde. Ve her bir kavşakla yüzyüze geldiğinde, bir adım, bir seçim, bir karar onu bekler. İki şeytanı vardır bu hallerde kulağına fısıldayan: biri ''kendinden aşırı emin olmak'' diğeri ''şüpheye düşmek ve kaygılanmak''... Böyle bir ikilemde kaldığımız zaman, pek çoğumuz en zaaflı anlarımızı yaşarız. Böyle zamanlarda gözden kaçırırız büyük resmi ve detayda kaybolup gideriz... Böyle zamanlarda otobüs de gelmedi diye sinirlenirken bize korna çalan minibüse dikkat etmeyiz... Böyle gergin, kararsız ve telaşlı zamanlarda ağzımızdan çıkar en olmadık laflar... Geç kalmama endişesiyle fırsatları kaçırır, hata yapma korkusuyla bildiğimizi unutur, kırılma korkusuyla kalp kırar, açık vermeyeyim derken ne çamlar deviririz...

Laf aramızda, tavanarasının da kapısı açık kaldı bu aralar :))) Eski hataları, eski hastalıkları, eski aşkları, eski hesapları çağrıştıran retrospektif resim kareleri düşüyor önümüze. Bizi geri çekmiş, ayağımıza takılmış olan tüm engelleri karşımızda dururken bulmak, kendimizden şüpheye düşmek için adeta bizi tetiklemekte. Ama Retro Satürn ve Retro Venüs üçgeni, bizi bunlarla yüzleştirmekle kalmayıp, aynı zamanda sorunun kalbine ameliyat yapmaya da teşvik ediyor. ''İyileşin!'' diyor gökler... Kendinizi tekrarlamayın! İyileşin!

Dönelim, başa; iyileşmeden önceki doğal süreç ENDİŞE... Endişenin dışa vurumu hepimizde aynı şekilde gerçekleşmez. Bazılarımız melankoliye, bazılarımız da paniğe kapılırız. Komik ama, melankolik kayboluşlar ve apati de değimiz duyarsızlık ve kendini salmışlık halleri, panik atağın tek yumurta ikizidir... İkisinin de kaynağı derin bir endişe ve aksiyon almaktan geri durma halidir.

Panik mi hissediyorsunuz? DURUN! Durun ve nefes alın... Durun ve susturun zihninizi... Durun ve kendinize ya da birilerine kızmayı bir an olsun bir yana bırakın... Suçlu aramayı, çıkış aramayı, düşman aramayı, yardım eli aramayı, cevap aramayı bırakın... Sadece nefes, sadece bir yudum su, sadece bir serince rüzgar yüzünüze... Kalp atışlarınız sakinleşene, sesler susana, yüreğinizi sıkan kaygı eli gevşeyene kadar, sadece durun. Geçmişle gelecek arasında ökseye tutulmuş bir kuş gibi çırpınmayı bıraktığınızda, cevap kalbinizde belirir. Evrenin, size verdiği cevap anda gizlidir ve bu  cevabı duymak için size gereken şey dinginliktir. (Meraklısına Not: ''anın haritası'' dediğimiz astrolojik sorgu tekniği bu mantığa dayanır)

Anlaşılmaz bir hüzün mü sardı içinizi... bir garip melankoli... geçmişin hayaletleri kafalarını mı uzatıyor pencerenizden? Kendinizi yataktan çıkamayacak kadar yorgun ve tükenmiş, perdeyi açamayacak kadar isteksiz mi hissediyorsunuz? Yorgun kalbiniz sizi bir adım daha öteye taşıyamayacak kadar ağırlaştı mı  yoksa..? SAÇMALAMAYIN :))))  O kadar mistik anlamlar yüklediğiniz bu ''gönül kanseri'' hayatın bize sunduğu yeni seçimlerle başetmek istemediğimizde, kendimizi saldığımız bir ''ana kucağı''dır. Yeniden acı çekmemek için eski-rahat acılara gömülmek diyoruz biz buna güzel Türkçe'de! Çaresi, hatırlamaktır. Virüslerden çalışamaz hale gelmiş sisteminize reset atıp, hücrelerinizdeki başlangıç ayarlarını yüklemeniz lazım kendinize. Mesela spor yapmanız lazım... Ya da bir bebek sevmeniz... Ya da sırtınızı bir ağaca verip, ayağınızı toprağa basıp, yüzünüzü de güneşe çevirip, ellerinizin çimenleri okşamasına ve bedeninizin bunlardan hoşlanmasına, aslında nasıl da hepsiyle bir bütün olduğunuzu farketmesine, burnunuzun vanilyalı çörek kokusu almasına ve mutluluk dolu bir lokmanın hayaliyle ayağınızın sizi bir pastaneye çekmesine izin vermeniz gereklidir. Cevap yine anda... Anın ritmine ve güzelliğine teslim olmakta...

Son bir cümle; Karanlığın çaresi aydınlık, korku ve yılgınlığın da tek çaresi sevgidir dostlar... İzin verin kalbinize, size sizi ne kadar sevdiğini söylesin...

Amapola yani Gelincik ... Nasıl narindir yaprakları... nasıl da uçuşurlar rüzgarla. Oysa ne cesurdurlar, topraktan başlarını yükseltirken her bahar. Ölümden korkan fanilere, yaşamın hep yeniden baş vermek için derinlerde durduğunu ne güzel, ne yürekli haykırırlar...

Amapola - Ennio Morricone'den



https://www.youtube.com/watch?v=-IRIqII4z_c&feature=related

27 Mayıs 2012 Pazar

İKİZLER BURCU - ''Hem Bir Dala Konmayı Hem de Kanadı Olduğu İçin Uçmayı İsteyen Kuş''


İkizlerden bahsetmedik dimi biz…

Öyle yüklüydü ki gündem, ‘’Güneş İkizler’e Girdi’’ gibi bir yazı yazmaya fırsat kalmadı! Eskilerin deyimiyle vakayı-adiye yani sıradan bir olay oluverdi İkizler zamanı. Oysa bütün önemli olayların bu devreye denk gelmesi bile hiç sıradan olmadıklarının bir kanıtıdır…

İkizler iki rakamını getirir aklımıza ama asıl marifeti ‘’3’’ sayısında gizlidir! Zira, Koç ve Boğa diye başlayan burçlar kuşağının üçüncü üyesidir. Koç’a tez, Boğa’ya anti-tez desek yani birbirine karşıt düşen ve tamamlayan iki kavram olarak alsak onları, İkizler de ‘’sentez’’ yani iki benzemezden oluşmuş bir mükemmel bütün, ‘’seçmece bir çözüm’’ anlamına gelecektir. Zaten simgesi de ikiliğin yanyanalığı konseptini çok güzel yansıtır.

26 Mayıs 2012 Cumartesi

AÇIN ZİHNİNİZİN UÇURTMASINI... Bugün Eski Düşünce Kalıplarınızı Rüzgara Verin

''UÇURTMA'' dediğimiz bir görüntü var bugün göklerde! Aslan burcuna giren onurlu ve babacan Ay, Koçtaki sürprizler tanrısı  Uranüs ile üçgen yapıyor. İkizlerde bulunan Güneş ve Merkür de sarmalamışlar Güney Ay Düğümü'nü iki yandan, Uranüs-Ay ikilisi ile şık bir üçgen oluşturuyorlar. Kuzey Ay Düğümü de, uçurtmanın alt köşesi...

Pekiyi, nedir bu afilli uçurtmanın biz fanilere hikayesi?

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Gökler Soruyor; Aşkın Ne Kadar Derin...?


Bugün yüreği ağzında gezen İkizler'deki Ay, Retro Venüs ile kavuşum içinde ve Terazi'deki Retro Satürn'e üçgen yapıyor... Söz'lerin arkasındaki değeri sorgulayan Boğa'daki Merkür ise, almış bir yanına Jüpiteri, bir yanına da Güneş'i, Juno'ya karşı duruyor...

Yani herkes sevgilerin değerine takmış durumda kafayı! Herkes karşısındakinin neyi hak ettiğini, duygularının hak ettiği karşılığı bulup bulmadığını anlamaya çalışıyor Sorgulayıcı sözler dereler gibi dökülüyor dudaklardan...

18 Mayıs 2012 Cuma

20-21 MAYIS Güneş Tutulması - Pardon! Siz Bir Ara Yeniden Doğmak mı İstemiştiniz?

Rahmet hep bizimledir. Dua ettiğimiz, ''merkezden'' dilediğimiz her an, mucize bizimledir. Ama ''rahmet kapıları açıldı'' denilen zamanlar da vardır! Geçiş anları... Seçiş anları... Büyük Kavşaklar...

Bazen herşey durur, kuşlar susar, yapraklar kıpırdamaz... Çünki o anda kalbimizin üzerine Rabbin eli konmuştur ve bize hep bildiğimiz birşeyi fısıldamaktadır; ''HATIRLA! Sen Bendensin...''  20 Mayıs'ı 21 Mayıs'a bağlayan gece, Güneş tutulup, Yeni Ay dönemi başladığında ortaya çıkacak enerji de budur.

11 Mayıs 2012 Cuma

TOPRAĞIN GÜCÜ ADINA ...

Hani hele bir Merkür Boğa'ya girsin, kafalara dinginlik, bedenlere enerji gelir nispeten diyordum ya... işte bugün o huzur ve dinamizmi hissediyor olmanız beklenir.

Birkaç gün boyunca, Boğa'daki Merkür, Başak'taki Mars ve Oğlak'taki Retro Pluto arasındaki TOPRAK üçgeni, kendimizi daha kararlı, daha hedefe odaklı ve tutarlı hissetmemize yardımcı olacak.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

MERKÜR BOĞA'da - Parıldayan Şeylerin Kıymeti Üzerine...


''Parıldayan Herşey Altın Değildir!'' der Shakespare Venedik Taciri'nde.
Ne kadar doğru...
Pek karışıktı kafası üstadın (Merkür) Balık'ta gezinirken. Hele Satürn'le de çekişince son günlerde, epey yoruldu, epey şüpheye düştü kendinden!

Ama ayakları toprağa basıyor nihayet Boğa'ya geçmesiyle birlikte.
Üstelik keyifli bir girizgah yapıyor Başak'taki Mars ve Oğlak'taki Ay ile bir üçgen oluşturarak, daha ilk günden... Her ne kadar pek sevilmezse de Ay'ın Oğlak'taki hali, bu üç aktif gezegeninin topraktaki üçgeni ne zamandır bulanmış olan görüş mesafemize pek iyi gelecek!

Ne bekliyoruz, Merkür'ün Boğa'daki yolculuğundan...

Öncelikle Boğa'nın Venüs niteliğindeki enerjisinden biraz söz etmek lazım. Boğa, kıymetli olanın peşindedir. Neyin elde tutulmaya, neyin zamanda eriyip yokolmaya yatkın olduğunu bir bakışta anlar! Merkür ise mantığın ve veriye dayalı analizin üstadıdır. Yani safsataya paye vermez! Kısacası, Boğa'daki Merkür ''Tüccar'ın Hası''dır. Üstat, parladığını sandığımız, parıltısının peşine düştüğümüz, parlatmaya çalıştığımız şeylerin hangilerinin gerçekten ALTIN, hangilerinin ''boş iş'' olduğunu pek güzel gösterecek bize.

Üstelik, hoş bir karşılıklı ağırlama da eşlik edecek Tüccar'ın yolculuğuna; Boğa'nın yöneticisi olan Venüs de, Merkür'ün maiyetinde olan İkizler burcunda... Merkür ve Venüs kolkola girip, çok önemli bir sürece ''Büyük Venüs Geçişi'ne'' hazırlayacaklar bizi...

Zaman, hayatımızda varolanlara başka bir gözle ''Kıymet Biçme''nin, yepyeni düşüncelere açık hale gelmenin, önyargılardan arınıp, ''Zamanın Ruhu'' ile bütünleşmenin zamanıdır dostlar! Kendi kıymetimizi bilmenin, ömrümüzü değerli kılmanın zamanıdır...

Ne yapalım, nasıl faydalanalım  bu enerjiden? Öncelikle, hayatımızı sadeleştirelim. Zira çok pratik, çok sade, hafif ve latif enerjiler taşır Venüs'teki İkizler ve Boğa'daki Merkür. Siz de hafifleyin! Değer verdiğiniz ve size değer katan şeyleri şöyle bir elden geçirin. Artık efektif olarak kullanmadığınız, işe yarar hale getiremediğiniz hiçbirşeyi tutmayın elinizde, yörenizde, yüreğinizde;

- Karıştırın dolaplarınızı, ne zamandır kullanmadığınız ve kendinizden bir parça gibi hissetmediğiniz bütün giysileri ayıklayın. İhtiyacı olanlara gönderin. Sağlam olması, sizden olması demek değildir!

- Kırık dökük eşyalarınızı ya tamir ettirin, ya da içine çiçek ekin, ya da koyun kapının önüne...

- Hesaplarınızı elden geçirin! Borç alacak ne varsa derleyin toplayın... Hangi harcamalarınızın VAZGEÇİLMEZ, hangilerinin süfli olduğuna karar verin. Dürüstçe sorun, bana katkısı olan şeyler nelerdir diye. Sizi siz yapmaya gerçek bir katkısı olmayan hiçbir şeyin bedelini boş yere ödemeyin!

- İlişkilerinizi elden geçirin... herkesle konuşmak, herkesle görüşmek, hele de kendinizi herkese beğendirmek zorunda olmadığınızı farkedin! Siz neyi beğeniyorsanız onu taşıyın üzerinizde, kimi beğeniyorsanız ona vakit ayırın! Alışkanlık, ya da ''onaylanma arzusu'' ile samimiyetsizce yaşadığınız ilişkilere ayırdığınız vakti azaltın. Daha da önemlisi, duruşunuzu ifadenizi şöyle bir kontrol edin!

- Anılarınızı gözden geçirin... Onlara yüklediğiniz anlama bakın, bir de onların sizin sırtınıza bindirdiği yüklere... Bazen demir atarız geçmişteki bir anıya, ilerleyemeyiz, yeni duygulara, yeni algılara yelken açamayız o anılara tutunmaktan! FARKEDİN... ve onları gerçekte oldukları yere koyun artık. Siz anılarınızdan ibaret değilsiniz ve kendinize asıl borçlu olduğunuz şey ömrünüzde yeni sayfalar açmak! Öyleyse; kendinize yeni yaşantılar, yeni algılar, yeni duygular için şans verin.

- Hayallerinizi ve hayalkırıklıklarınızı gözden geçirin. Hangilerinin hala yaşam içinde bir kıymeti harbiyesi olduğuna, hangilerinin miyadının dolduğuna yüreklice karar verin. Yeni hayaller kurmaya cüret edin!

- İnançlarınızı gözden geçirin... Ne kadarının arkası dolu, ne kadarının için boş, ne kadarı yaşam içinde kanıtlamış doğruluğunu, ne kadarı size ayakbağı olmuş. Vicdanınızı gözden geçirin! Ne kadar temiz... Ezberlenmiş doğruların ve yanlışların ötesinde, siz ne kadar özünüzle sözünüzle uyum içindesiniz?

- EN ÖNEMLİSİ, kendinize verdiğiniz değeri gözden geçirin. Ne kadar tarafsız, ne kadar gerçekçi olabiliyorsunuz kendiniz hakkında... Kendinize olan güveninizi oluşturan dayanakları sorgulayın. Hangileri, gerçekten özünüze dair ve sizden menkul... Hangileri dışa bağımlı ve inişli çıkışlı seyriyle sizin dengenizi bozmakta!

Size değer verenleri değil, sizin hayata katabildiğiniz değerleri sorgulayın... Son tahlilde, hepimiz büyük bir sistemin bileşenleriyiz ve bizi gerçekten doyuran, içimizde kaygı ve huzursuzluk bırakmadan ''hoşnut'' kılan nimetler, sadece hakettiklerimizin karşılığında gelenlerdir...

Pek çok şey parıldar zamanın serencamında... Ama pek azının değeri zamana yayılır. Değeri kaybolmayan tek şey ise, ALTIN GİBİ BİR KALP'tir... İyi bakın kalbinize... Herşeyin parıltısı kaybolduğunda, tüm dünya ayaklarınızın altında sarsılıyormuş gibi geldiğinde, herşeyin değeri eriyip yokoluyormuş gibi göründüğünde, etrafınızda size neyin doğru, güzel, değerli olduğunu söyleyecek - ya da söylediğine güvenilecek - kimse kalmadığında bile, onun ışıltısı yolu aydınlatacaktır.

Bir de Johnny Cash'den dinleyin istedim ''Heart of Gold''
Yaşlandım ama hala ''o altın kalbi'' aramaya devam ediyorum diyor...



http://www.youtube.com/watch?v=drsMyeXzLSo







7 Mayıs 2012 Pazartesi

Aşık mı Oluyorsunuz? Kendinizi mi Arıyorsunuz?

Bu dolunay biraz yoğun etkiliydi :)
Ama sular yavaştan sakinleşmeye başlar bugün...
Hatırlanması gereken şu; Yivli çiviler gibi kafanızın takıldığı yeri zorlamayın! İçinizi karıştıran meseleleri - ister kendinizle ister başkalarıyla ilgili olsun - bir ceket gibi asın girişteki portmantoya... Birkaç gün giymeyin onları üstünüze. Çünki Einstein der ki: ''Sorunu üreten zihniyetle çözümü bulamazsın!'' Bekleyin 2-3 gün Merkür Boğa'ya geçsin, Satürn'le girdiği gergin açıdan kurtulsun. Daha verimli, uzlaşmacı, kalıcı çözümler üretirsiniz o zaman.

AŞK diyordunuz Madame... diyenleri görüyorum :) Evet bugün bir de ''Aşk istiyorum Aşk!'' konusu var gündemde... Yay Burcundaki Ay, Juno ile kavuşum halinde. Bu yalnız aşk istemek değil, Aşk'la yeniden doğmayı istemek gibi birşey!  Özellikle Ateş grubu - Koç, Aslan, Yay - olanlar ve Ay'ı Ateş burçlarında yer alanların bu aralar kalbi elinde...

Olur mu? Olur... Evrenin her öğrenciye özel ders programı çıkartmaya yetecek kadar sürprizi vardır!

Yaw, AŞK diyoruz AŞK! Dersle ne ilgisi var demeyin... ''Yeniden doğmak'' bu aralar göklerin en sevdiği tema. Bir süredir yazdıklarıma şöyle bir göz gezdirin; kendini bulmaktan başka birşey anlatmadığımı göreceksiniz. Eğer AŞK'sa aramızdan bazılarının ihtiyacı kendini yeniden keşfetmeye ve yapılandırmaya kalkışmak için, bu da verilecektir.    

Çok özel bir şarkıyla bitirmek isterim bu yazıyı - Ezginin Günlüğü'nden ''Küçüğüm Bu Yol Sana Gidiyor'' ... yeni aşkınıza değilse de, eski aşklarınızdan kalan izlere gitsin ;)





6 Mayıs 2012 Pazar

6 MAYIS'taki DOLUNAY Akrep-Boğa Ekseninde Yaşanacak ... Burçlara Göre Etkileri Nasıl Olacak?



Yeni-Ay bir çağrı ise, Dolun-Ay varılan bir menzil, çıkılan bir zirvedir. 


Dolunay günlerinin dramatik bir havası vardır. Zira Ay'ın yükselen enerjisi, algı ve tepkilerimizi arttırır. Hem kendi gölgemizi hem de başkalarının gölgede kalan yanlarını tanımamıza neden olan olaylar, Dolunay'da meydana gelir. Bu olayların her biri, bir ay içinde yaşadıklarımızdan çıkan dersleri uygulamaya geçirdiğimiz bir sınav gibidir. 


6 Mayıs'ta yaşanacak Dolunay, Türkiye saatiyle sabah 6.30 civarında - şehirlere göre küçük farklarla - gerçekleşecektir. Dolunay anının, İstanbul merkezli haritasında Ay 6. evde Akrep'te, Güneş ise 12. evde Boğa'da, Jüpiter ve Lilith ile kavuşum halindedir. Aynı gün içinde Koç'taki Merkür ve Terazi'deki Satürn arasında da tam bir karşıtlık oluşmaktadır. 


Peki nedir bu Dolunay'ın sınav konusu? Kendimizi ''zayıf'' bulduğumuz yerden darbe alınca, verdiğimiz tepkileri görmek ve ''güçlü'' olmaktan ne anladığımızı bir daha gözden geçirmektir.
Hepimizin içinde, bastırılmış acılar, kendine sağlıklı bir ifade biçimi bulamamış tepkiler ve tedirginlikler vardır. Bunlar bizim kendimizi ''kurban'' olarak gördüğümüz alanlardır. Kurban psikolojisi, ''kırılgan, beklentili, tedirgin ve tehlikeli'' bir psikolojidir. Kendisini ''kurban'' olarak gören kişi, hem kendini savunmak ister, hem kollanıp korunmak ister, hem kendine acır hem de yapılan haksızlıkları düşündükçe acımasızlaşır ve intikam almak, ya da bedel ödetmek ister! 


Zalimler, kendilerine karşı duydukları acıma hissini saldırganlığa dönüştürmüş olan kurbanlardır. Mağrurlar, korkularını kendilerinden bile saklamaya çalışan kurbanlardır. Benciller, kendilerini koruma güdüsünü, başkalarına karşı duyarsızlığa dönüştürmüş kurbanlardır. Kuralcılar, önlem almaktan yaşamaya ve mutlu olmaya fırsat bulamayan kurbanlardır. Gönüllü-Köleler, kendilerini adadıkları kişilerden yüksek beklentileri olan ve  bağımlılık ilişkilerini bilerek kuran kurbanlardır. Şifasız-Yaralılar, kendilerini affetmek, sevmek, korumak, şifalandırmak için çaba göstermek yerine, sürekli ''kurtarılmayı'' bekleyen kurbanlardır. Kahramanlar ve adalet savaşçıları, kaybetmenin acısını mücadele duygusuna, korkuyu cesarete dönüştüren kurbanlardır. Şifacılar, deneyimli ve kendileriyle barışık kurbanlardır; çatışma içeren durumlarda saldırmaya değil ''saldırganı etkisiz hale getirmeye, zararı azaltmaya ve enerjiyi düzeltmeye'' odaklıdırlar.  

Kurbanın en zayıf noktası acıyan yeriymiş gibi gelse de, aslında en derin zaafı ''başkalarına bedel ödetmeyi ya da telafi ödülü almayı isteyen'' yanıdır! Canımızı yakacağını bildiğimiz birşeyle karşı karşıya kaldığımızda en sık yaptığımız hata her zamanki gibi davranmaktır! Yani öğrenmeyi ve iyileşmeyi reddederiz... Ama canımızın acısını geçirecekmiş gibi duran ''azıcık yasaklı'' bir ödül burnumuza uzatıldığında ne yapacağımızı biz de bilemeyiz!


Bu Dolunay'ın hepimiz için çok sürprizli senaryoları ve çok alışılmadık ödülleri var... 


DOLUNAY'ın Burçlara ve Yükselen Burçlara göre etkileri;


KOÇ ve Yükselen KOÇ: Bu dolunay, Koç'ları yakın ilişkileri ve ortaklıkları konusunda zor kararlar almaya teşvik edecektir. Bütün ortaklıklar belli çıkarlara ve kaynakların paylaşımı konusunda yapılan bir uzlaşmaya dayanır. Son haftalarda Koç'ların öncelikleri ve beklentileri değişmiş olabilir.  Ortaklık yapmaktan umdukları faydayı sağlayamadıklarını ya da onlara başlangıçta önemli gelen bir kazanç adına ummadıkları kadar ağır bedeller ödediklerini görebilirler. Kaynaklarından faydalanmak için işbirliğine gittikleri kişilerin baskıcı ve kontrolcü tavırları onları bunaltabilir. Karar alma özgürlüklerinin kısıtlanması, ya da daha cazip seçeneklerin oluşması gibi nedenlerle, ilişkilerini bitirmek isteyebilirler. Özel hayatlarında, bir kişiye duydukları cinsel tutkunun ya da ihtiyacın taşıyamayacakları kadar özveride bulunmalarına neden olduğunu ya da gururlarını zedelediğini farkedebilirler. Ancak içine girecekleri çatışmada alacakları tavır, gelecekteki kayıp ve kazançlarını da etkileyecektir! Koç'ların bu devrede önceliklerini ve ödemeye hazır oldukları bedelleri çok iyi gözden geçirmeleri, borç alıp verirken dikkatli olmaları, yeni kaynaklar bulmak adına aldıkları kararlar ve attıkları imzaların uzun vadeli sonuçlarını iyi hesap etmeleri gerekir. Yoksa kendilerini kollamaya çalışırken, farketmeden kurban durumuna düşebilirler... Sticker: Başkalarıyla olan hesaplarımız bitmek bilmiyorsa, kendimizle olan hesaplarımızı kontrol etmemiz gerekir.


BOĞA ve Yükselen BOĞA: Dolunay, Boğalar ve Yükselen Boğa'ların hem iş hem de aşk hayatlarında arka plana ittikleri sorgulamaları ve gerginlikleri yoğun olarak hissetmelerine neden olabilir. Boğa kolay kolay tepki vermez. Çünki kendisi için değerli olan şeyleri bir anda silip atmaktan çekinir. Ancak tepkilerini bastırmak, Boğa'larda bir düdüklü tencere etkisi oluşturur ve patlamaları müthiş olur! İş ve özel ilişkilerinde ne zamandır hissettikleri aksaklıkların onlarda oluşturduğu birikimler, Dolunay ile birlikte tetiklenebilir. Boğa Dolunay'da bardağı taşıran son damla misali bir küçük kıvılcımla alev almaya yatkın olacaktır. Buradaki ''kıvılcım'' Boğa'ya yönelen aşırı kıskançlık gösterileri ya da Boğa'nın kıskançlığını tetikleyen davranışlar, can yakan dokundurmalar, haksız imalar, ölçüsüz veya yakışıksız talepler olabilir... Kıvılcımı yakan ''zaten bir süredir kızdığı kişi ya da kişiler'' olacağı için, Boğa'nın ne zamandır kendisini kurban gibi gördüğü konularda, ölçüsüz çıkışlar yapmaya yatkın hale gelmesi mümkündür. Burada Boğa'ların kaçınmaları gereken tuzak, gururlarını, sevdiklerini, değer verdikleri duyguları ya da emek verdikleri konumları savunmak adına, kendilerine ve çevrelerine zarar verecek tercihler yapmamak, onursuz ya da haksız duruma düşecek kadar ileri gitmemektir! Sticker: Kalbinde acı olanın adaleti olmaz. Bu yüzden, savaşta bir tarafın ''adalet'in kılıcı'' dediğine öbür taraf ''kasap'' der.


İKİZLER ve Yükselen İKİZLER: Ne zamandır yaratıcı bir çıkış yapmak istiyordunuz değil mi? Aklınızda birçok fikir, içinizde türlü ilham vardı... Ne var ki, enerjiniz bir türlü ortaya somut birşey koyacak kadar yükselmiyor, adeta birşey sürekli sizi geri çekiyordu. Dolunay döneminde, şu sizin ne zamandır bir türlü yapamadıklarınızı ''öylece yapıveren'' birileri olduğunu görmek, içinizde patlayan bir bomba etkisi yapabilir. - Siz o kadar yetenekli ve zekiyken, dolayısıyla herşeyin en güzelini yapacak ve en değerli ödüllere layık bulunacak bir insanken, o kadar ''laubali, seviyesiz, gıcık, şahsiyetsiz v.s. v.s. tiplerin'' bir takım ''çalınmış ya da bayat'' fikirleri deha ürünü gibi ortaya koymaları ve bütün madalyaları toplamalarına dayanamayacaksınız! Siz bu seviyesiz insanlar yüzünden geri planda kalmaktan bıktınız artık! Artık, bunlara meydan vermeyecek, kim olduğunuzu herkese göstereceksiniz. - İşte tam bu cümleleri kurmaya başladığınız zaman lütfen dikkat!!! Eğer yapabilecekleriniz varsa ama yapmıyorsanız, bunun nedeni sürekli birilerinin sizi bastırması olamaz. Büyüyemediğimiz topraktan beslenmeye çalışmak da, yeteneğimizi boşa harcamak da, kendimize yeterince güvenmediğimiz için ortaya çıkmamak veya etrafımıza güven vermemek de, hep bizim tercih ve tutumlarımızın sonuçlarıdır. Boşluktan faydalanan, üstünüze basan, haksız kazanç elde eden birileri her zaman olacaktır. Onlar sizin bahaneniz olabilir mi? ''O zaman oyunu onların kurallarına göre oynarım'' demek de bir seçimdir. Hatta bu Dolunay size böyle bir fırsat dahi getirebilir! Peki o zaman siz mi galip gelmiş olacaksınız, yoksa kendi değerlerinizi bir yana bırakıp taklit etmeye başladığınız ötekiler mi? Sticker: ''BEN DE'' demek sizi ''BEN'' dediğiniz herşeyden uzağa savurabilir. Alkış ve ıslık sesleri arasında, kalbimizin sesini duymak zordur ama ''o ses'' bizi kendimize götürecek olan tek rehberdir.  


YENGEÇ ve Yükselen YENGEÇ:  Dolunay Yengeç'lerin dikkatini ''beklenti-ödün'' ikilemlerine çekecektir. Onları ''kendilerine acıdıkları yerlerden'' vuracak kişiler kadar, onlardan ''şefkat, ilgi, acıma, onay'' bekleyen insanlarla - çocuklar, aşıklar, hatta evcil hayvanlar - yüzleşmeler yaşamaları da, mümkündür. Kendimize acıyan halimizin arkasında, bir süperstar şımarıklığı içinde olduğumuzu çoğu kez görmezden geliriz. Senaryonun hep bizim etrafımızda dönmesini, yan rolleri hele de istemediğimiz rolleri hep başkasına bırakmayı, her hareketimize büyük bir alkış almayı, yani hep çocuk kalmayı isteriz. Bize yapılmasını sineye çekemediğimiz şeyleri başkasına yapar, ya da bizden istenmesini uygun bulmadığımız şeyleri başkasından talep ederiz. Yengeçlerin Dolunay menüsünde, onlara karşı sorumluluklarını acımasızca reddeden insanlar, sahip çıkan bir görüntü altında onları ezen insanlar, ve kişisel alanlarını ihlal edecek kadar talepkar olan insanlar bulunabilir... Böyle insanlarla yaşanan deneyimlerin her biri, hem kendilerini kurban yerine koymak için bir bahanedir, hem de farkındalık kazanmak için bir fırsat! Dolunay Yengeç'leri, kurban modundan çıkıp, şifa bulmaya ve şifa vermeye çağırmaktadır. Hayallerimizin kırılmış olması yeniden umut etmeye ya da birilerine umut vermeye, yapamamış olmak bir daha denemeye ya da başkasına yardım etmeye, çocuğumuzu kaybetmiş olmak bir daha anne olmaya  ya da bir başka çocuğu evlat edinmeye, yeterince sevilmediğimizi düşünmek kendimizi sevmeye ve sevgimizi başkaları ile paylaşmaya engel değildir. Sticker: İçinizdeki çocuğu ne şımartın ne de karanlık bir odaya hapsedin. Ona hayatta kalmak için risk ve sorumluluk almak gerektiğini öğretin.


ASLAN ve Yükselen ASLAN: Aslanlar'ın bu Dolunay'daki menüsünde, içlerinde yaşattıkları anne ve baba modelleri ile yüzleşmeler olacaktır. Hepimiz ailemizin genetik mirasını taşırız. Miras temelde zenginliktir! Ancak değer biçmeyi, korumayı ve kullanmayı beceremediğimiz miraslar bize bazen yük, bazen de borç olur. Çocukluğumuzda aile ortamında yaşadığımız ve yaşandığına şahit olduğumuz kırıklar, bizim toplum önündeki davranışlarımıza, kendimize seçtiğimiz rol modellere, belirlediğimiz duruşlara, onur ve prestij anlayışımıza birebir etki eder. Canımızın en çok yandığı yerler, ya en fazla geri çekildiğimiz ya da kırılganlığımızı gizlemek istercesine en atak davrandığımız noktalardır. Bize ''en değer verdiğimiz ama en çok da kırıldığımız ebeveynimizin davrandığı gibi'' davranan insanlarla karşılaşmak, üzerini beceriksizce örtmeye çalıştığımız bütün acıları ortaya çıkartır. Peki ya tıpkı o ebeveynimiz gibi davrandığımız durumlar... Bizi acıyla eğitenden büyüğümüzden hiç mi birşey almadık? Hiç ona benzediğimiz, onu aynaladığımız zamanlar yok mu hayatın önünde dik durmaya çalışırken? Aslanlar'ın bu Dolunay devresinde ''canlarını yakan'' tüm karşılaşmalarda tepki vermeden önce kendilerine ''ben şimdi kimin hayaleti ile savaşıyorum ve kimin hayaletini kendimde yansıtıyorum'' diye sormalarında fayda vardır. Ortada bir KURBAN olduğu kesindir! Ancak bu bir türlü hayaletlerden yakasını kurtaramayan öz-benliğimizdir. Biz aslında hep, kendimizi kurban eder, kendimizle savaşır, kendimizi kurtarır ve kendimizi şifalandırırız. Sticker: ''Dün sabaha karşı kendimle konuştum. Ben hep kendime çıkan bir yokuştum. Yokuşun başında bir düşman vardı. Onu vurmaya gittim, kendimle vuruştum.'' (Asaf Özdemir)


BAŞAK ve Yükselen BAŞAK: Başak'ın bu Dolunay'daki sınavları ''sözler''le ilgilidir! Tutulmamış sözler, eleştiriler, özensiz suçlamalar, can acıtan dedikodular... yani bize kendimizi ''değersiz'' ya da ''küçük düşmüş'' hissettiren iletişim biçimleri. Yaptıkları konuşmalardan pişmanlık duyabilir, ileri sürdükleri fikirler hakkında - belli etmeseler de - şüpheye düşebilirler. Yakın çevresindeki insanlardan gelecek beklenmedik - bazen de yalış anlaşılmaya açık - ataklar ya da sorumsuzca davranışlar, zaten kendilerini kollamak konusunda çok hassas olan Başakları tedirgin edebilir. Aldatılmaya ve küçük düşürülmeye karşı çok hassas oldukları için hendilerini hemen arkalarından vurulmuş hissedebilirler. Bu durumda ilk tepkileri, kendilerini ''sütten çıkmış ak kaşık'' gibi görmek ve çevrelerindeki insanları ahlaki açıdan yargılamak olacaktır. Ancak başkalarının ahlakını ve adabını yargıladığımızda ve kendimizi manevi açıdan eleştirdiğimiz kişilerden üstün gördüğümüzde düşebileceğimiz iki temel tuzak vardır: 1. Bizi üzen sözler ve davranışlara, ölçüsüz sertlikte karşılıklar vermek ve uzlaşmayı imkansız hale getirmek 2. Bize yöneltilen davranışların arkasında geçmişte yaptığımız hataların, iletişim kurmak konusunda düştüğümüz yanlışların olabileceğini göz ardı etmek. Sticker: Yargılama, yargılanırsın!


TERAZİ ve Yükselen TERAZİ: Bu Dolunay'ın aynasından Terazi'lere yansıyan ''kaybetme korkusu''na kapıldıkları zaman verdikleri tepkiler olacaktır. Terazi kıymetli olmayı ve kıymetli olan şeylere sahip olmayı sever. Kendisine eskisi kadar değer verilmediğini düşünmek, kendisine ait olduğunu düşündüğü eşyalar, insanlar veya niteliklerin elinden alınabileceği, ya da hayatın meydan okumaları karşısında yeterli kaynağa sahip olmadığı korkusuna kapılmak... İşte Terazi'yi dengeli ve zarif halinden çıkartıp, seviyesiz ve ölçüsüz davranmaya itebilecek en hain tuzak budur! Teraziyi kıymetli yapan, öz-değerinden şüpheye düşmemesidir. En büyük zaafı ise, başkaları üzerindeki etkisini ölçerek, hala kıymetli olduğundan emin olmaya çalışmasıdır. Umduğu tepkileri beklediği yerlerden alamayan Terazi, Dolunay'ın onu çektiği senaryolar içinde, tepki almak için olmayacak yollara başvurmaya ya da olmayacak insanların onay ve desteği ile güç kazanmaya meyledebilir. Ancak Dolunay'ın etkisiyle oluşan serencamda, hiçbir şey göründüğü gibi olmayabilir... Biraz sabrettiğimizde, kazançların kayba, kayıpların kazanca dönüştüğü ortaya çıkacaktır. Aşırı hırs, kıskançlık, ihtiras, ölçüsüz istekler, başkasının sunduğu kaynaklara yaslanarak güç gösterisi yapmak, sunulan fırsatları, henüz dile dökülmeyen bedellerini dikkate almadan kullanmak, Terazi açısından uzun vadede iyi sonuçlar vermeyecektir. Bu devrede Terazi'nin duymak istediklerini söyleyen sözde dostlara değil, duyması gerekenleri söyleyen ''gerçek dostlara'' kulak vermesinde fayda olabilir! Sticker: Kaybetme korkusu, sahibinin kalbine saplanan bir kılıç gibidir. Onu çekip çıkartacak tek el yine sahibinin elidir. 


AKREP ve Yükselen AKREP: Çok derinde yer etmiş bazı yetersizlik duygularımız vardır ki, bunları kendimize bile itiraf etmeyiz... Sonra birgün karşımıza sahip olmadığımız bütün özelliklerin doğal bir temsilcisi gibi duran bir insan çıkar! Öyle ki, ona erişmek kendimizde olmasını özlediğimiz herşeye birden erişmek, bir yıldıza tırmanıp bayrağımızı onun tepesine dikmek ve ''çirkin ya da eksik sandığımız'' yanlarımızı onun parlaklığı ile örtmek gibi birşeydir. Bu kişi karşı cinsten biriyse ona aşık, bir dost ya da bir iş arkadaşı ise ona hayran olduğumuzu düşünebilir ve onun bağlılığını kazanmak için, birçok jest yapabilir hatta bazen illüzyonlara başvurabiliriz. Bu insana hissettiğimiz şey bir tutku olabilir... ama asla sevgi değildir. Sonra istenen şey olur; O BİZİ SEVER! Biz kendimizi sevmezken, birinin bizi seviyor olması ne kadar acayip bir histir... Onun bizde ne bulduğundan bir türlü emin olamayız. Bu sevgiyi, ona sunduğumuz çıkarlar, çektiğimiz numaralar, attığımız yalanlar, onun için vazgeçilmez olmak adına yaptığımız abartılı jestler gibi, bizden olmayan şeylere bağlarız. Ve sado-mazohist bir dans başlar! Bu hikayeler, ''Mafya Babası ile Başbalerin'in Aşkı'' tadında hikayelerdir. Genellikle Mafya Babası'nın Başbalerini vurmasıyla ya da Başbalerin'in Baba'dan çocuk doğurup şişmanlaması ve herhangi bir kadın gibi aldatılmasıyla sonuçlanırlar... Sevgili Çirkin Akrepler... Kalplerini utandıkları için derine saklayan, zaaflarını ise  bir güç zırhı gibi üzerlerine giyen Yalnız Çocuklar... Bu Dolunay'da sizde hayranlık uyandıran birini görürseniz, onu elde etmenin peşine düşmeden önce, kendi içinizdeki çocuğun peşine düşün, onun dizlerindeki yaraları silin ve kalbinizi elinize alıp gururla yürüyecek hale gelmeden, kimsenin başını döndürmeye kalkmayın! Sticker: Korku ve sevgi, ışık ve karanlık gibidir. Birinin girdiği yerde öbüründen eser kalmaz.

YAY ve Yükselen YAY: Dolunay'ın Yay için planladığı ödül ''sınırlarının farkına varmak'' ve onlar hakkında önce kendine sonra başkalarına dürüst olmaktır. Örnek insan olmak, herşeyin en iyisini bilmek, herşeyin en doğrusunu yapmak, kendini feda etmek, bizden istenmeyen yardımları yapmak, alçakgönüllü olmanın kitabını yazmak, cömertliğin suyunu çıkartmak... Ve bunların hepsini ''şaşaalı'' bir gösteriye dönüştürmek... Yay'ların bu Dolunay'da kaçınmaları gereken başlıca tuzaklar bunlardır. Sevilmek istediğimiz için sevgi dolu görünmek, almak istediğimiz için vermek, kimsenin bizimle arkadaş olmak istemeyeceğinizi sandığımız için yardım-meleği rolüne soyunmak... bunların hepsi çok derine saklanan kırık bir kalbin ve özgüven eksikliğinin yansımalarıdır. Yay'ın dramatik şövalyeleri; Dolunay'ın ışıkları üzerinize vurduğunda, Başmelek Mikail'in üstüne giydiği bir elbise gibi görünmeye çalışmaktan kaçının. İnsanlara olmadığınız kadar iyi, becerikli, bilge, güçlü, fedakar ve yetkin görünürseniz, ya sonra taşıyamayacağınız sorumlulukların altında ezilir ve kaçacak delik ararsınız ya da etrafınızdakilere bedellerini ödemek istemeyecekleri kadar kabarık faturalar kesmeye ve ödeme alamadığınız zaman kendinizi ''kurban'' gibi görmeye başlarsınız. Sticker: Gerçek güç ne onu taşıyanın sırtına ağır gelir, ne de üzerine kanat gerdiği kişilerin ışığına gölge olur.

OĞLAK ve Yükselen OĞLAK : Oğlak'ların bu Dolunay'da ''öngörülemeyen'' durumlarla yüzyüze kalmaları beklenir. Bazı şeylerin tahmini ve kontrolü mümkün değildir! Bazen bir enerji hayatınıza girer ve gündeme hakim olur. Siz de hazır olmadığınız, direndiğiniz, çekindiğiniz şeylerin bir parçası olursunuz. İmkansız bulduğunuz ya da bana göre değil dediğiniz şeylerin, mucizeye dönüştüğüne, almak istemediğiniz risklerin hayatınızın en büyük mutluluğu ve fırsatı haline geldiğine, tıpkı bana benziyor dediğiniz evlatların hayırsız, adam olmaz dediğiniz evladın dahi çıktığına şahit olabilirsiniz. Son derece güvendiğiniz insanların ve işlerin hatta kendinizin, ummadığınız yüzlerini farkedebilirsiniz. Hiç hesapta yokken aşık olabilir ya da planlamadığınız halde hamile kalabilirsiniz. Bunlar hayatın size şapkadan çıkarttığı birer tavşandır. Dolunay, hayatınızda ''cilveli'' enerjilere kapı açacaktır. İşte seçim yapabileceğiniz tek an budur! Size sunulanlar ile bütünleşebilir veya onlara sırt dönebilirsiniz. Bu seçim, sizi yine umduğunuz yerlere çıkartmayabilir ama kim olduğunuzu ve neyi önemsediğinizi ortaya çıkartır.  Sticker: Fırsatın, mucizenin ve aşkın doğası tıpkı hayatın doğasına benzer. Onları arzulayabiliriz ama hangi kılıkta geleceklerini tahmin edemez ve onlara hazır olamayız. Biz ''hayatın cilveleri'' ile yüzyüze geldiğimizde sadece ''dürüst'' olabiliriz. 


KOVA ve Yükselen KOVA: Bu Dolunay, Kovaları mesleki başarı, toplumsal konum ve sosyal prestij ile özel hayat, aile ilişkileri ve mahremiyet arasında zorlu tercihler yapmak zorunda bırakabilir. Nedir bu tercihler; Bazen sosyal ve mesleki hayatın gereklerini tam anlamıyla yerine getirdiğimizde, ailemizin bütünlüğü, özel yaşamımızın ritmi, ya da basitçe mahremiyetimiz tehlikeye girer. Örneğin çok çalıştığımız için çocuklarımıza vakit ayıramayız.Ya da -kişisel arzu ve tercihlerimiz öyle ağır basar ki, sosyal ve mesleki açıdan fedakarlıklar yapmak kaçınılmaz olur. Örneğin anne olmak için kariyerimizi askıya askıya alırız. Bazen en ''özel'' tercihlerimizi, sosyal konumunuzu dikkate alarak yaparız. Örneğin, partnerimizi seçerken mesleki hedeflerimize veya çevremizin kriterlerine uygunluğunu dikkate alır, duygu ve arzularımızı geri plana iteriz. Ya da mesleğimizi seçerken, girdiğimiz toplumsal çevreleri belirlerken ailemizin talepleri doğrultusunda davranırız. Örneğin ''Filancaların oğlu davulcu olmuş'' dedirtmeyiz. Gönül ne yardan ne de serden vazgeçmek ister. Ancak, hayat yolu böyle ''sevimsiz'' kavşaklarla doludur! Bir kavşağa geldiğimizde elimizde olan verileri ve içimizde oluşan işaretleri izleyerek, kendimize bir yön belirleriz. Elbette bu kararı verirken, dıştan gelen birçok baskının altında kalırız. Ama bu baskıların önemi ve önceliği dahi, yine bizim beklentilerimiz, varsayımlarımız, korkularımız, tutkularımız, hayalgücümüz, güvence arzumuz gibi ''içsel'' faktörlere göre belirlenir. Yani sebepler, araçlar, tahrikler ve teşvikler muhteliftir. Ama hayatımızın ve seçimlerimizin tek bir sorumlusu vardır; KENDİMİZ! Sticker: Hayata ve kendimize bakışımız değişmediği sürece, bir kavşaktan ayrılan bütün yollar bizi aynı çıkmazlara geri getirecektir.


BALIK ve Yükselen BALIK: Balıklar bu Dolunay'da kişisel ilişkilerine ağırlık verecekleri bir devreden geçerler. Çevreleri üzerindeki etkilerini arttırmak, hareket alanlarını genişletmek, kişisel ilişkilerini maddi ve sosyal çıkarlarına hizmet edecek şekilde değerlendirmek arzusunu duyabilirler. Ve bu konuda ummadıkları kadar başarılı olmaları da mümkündür. Hatta, girdikleri çevrelerde kazandıkları beğeni başlarını döndürebilir. Buraya kadar sorun yok... Hatta SÜPER! O zaman sınav nerede? Beğeni, en güçlü uyuşturucudur. İnsanın etrafındakiler üzerinde etki ve güç sahibi olmaya, beğenilmeye ya da basitçe ''onay almaya'' bağımlı hale gelmesi, kokaine alışmak kadar kolay ve tehlikelidir. Çevremizdekilerin gönlüne göre şerbet verip karşılığında da bol bol sevgi ve saygı gördükçe, ''şeytan tüyümüz'' olduğuna biz bile inanırız. Bu devrede, ''sadık kitlemiz'' olarak gördüğümüz kişilerin bir süre sonra ilgilerini yitirebileceği ve omuzlarının üzerinden indirileceğimiz, aklımızdan bile geçmez. Ama bu eşyanın kanunudur! İşte tam bu aşamada ''star'' rolüne soyunan kişi kendisiyle bir hesaplaşmaya girer: ''Bundan sonra inandıklarım için mi yaşayacağım, yoksa başkalarını bana inandırmak için mi?'' Balıklar'ın bu Dolunay'da kendilerine bir kurban seçmeleri ve bu seçimi ''inanç ve idealleri'' ile ''çevrelerinin onayı'' arasında yapmak durumunda kalmaları beklenir! Sticker: Uçurtmanın ne kadar yükseleceğine ipi tutan el karar verir.



4 Mayıs 2012 Cuma

Satürniyen İç Çatışmalar Günü ... Ne Kadarını Okuyoruz ki Kendi Hikayemizin?

Bugün eski defterleri karıştıran bir muhasebeci gibi çalışan Retro Satürn, kendinden şüphe etmeye yatkın Ay'ı yanına, ben herşeyi bilirim diyen Merkür'ü de karşısına aldı! Yani hepimiz derin bir muhasebeye dalmaya yatkınız hayatımız hakkında...

Bu kötü mü? Elbette değil... Hatta istenilen birşey. Ancak bütün becerebildiğimiz ''güçsüz, yetersiz, yeteneksiz, aptal, komik, korkak....'' biri olduğumuza karar vermek ya da karşımıza çıkmış olan ''engeller, aksilikler, şanssızlıklar, mecburiyetler...'' gibi bizi güçten düşüren faktörleri suçlamak ve yine dönüp dünyanın ''en şanssız ve sevilmeyen'' varlığı olduğumuza karar vermekse, bunun bize bir yararı yok!

Allahtan, Venüs devrede... Tam da terazinin kefelerini tutan bir el gibi, bir yandan Merkür'e diğer yandan Ay-Satürn bileşkesine yumuşak açılar yapıyor. Tıpkı yaşamımızda varolan ama görünmeyen, adaletin ve dengenin o hassas eli gibi...

Aslında bütün kabul etmemiz gereken şey güçsüz olduğumuz! Herşeyi bilemediğimizi, herşeyi öngöremediğimizi, iyi yapmak isterken yüzümüze gözümüze bulaştırmaya, bir hevesin peşinde bir ömür geçirmeye ve sonra hiç bir şey elde edemediğimiz gerçeğiyle başbaşa kalmaya, sırf iyi niyetli olduğumuz için birileri tarafından aldatılıp zarar görmeye gayet yatkın olduğumuzu... yani mükemmel olmadığımızı kabul etmemiz gerek. Hep en yüksek notu alamadık evet! Hep en büyük ödülleri biz toplayamadık! Kazananlardan olamadık biz... Yanlış ucundan tuttuk hayatı, en yüklü dalı tutup, en tatlı meyveleri toplayamadık.

Bütün Hikaye bundan mı ibaret acaba...?

Kimbilir... Gerçek şu ki; bunlar hep bizim baktığımız küçücük pencereden görebildiğimiz resim!

Asıl güçsüz olduğumuz yer, büyük resmi görmüyor olmamız...
- Hiç bilmiyoruz nelere vesile olduk diğer insanların hayatında.
- Hiç bilmiyoruz, kaybettiğimizi sandığımız sınavlarda asıl soru neydi ve biz onlardan nasıl geçtik!
- Hiç bilmiyoruz, biz biz olmasaydık elimizi dokundurduğumuz birçok yerde ne boşluklar olacaktı...
- Hiç bilmiyoruz yetişemediğimiz otobüsler, giremediğimiz işler, yaşayamadığımız aşklar hangi zor yollara sokacaktı bizi...
- Hiç bilmiyoruz şimdi olduğumuz yerin gerçek anlamı ne?

Bunu bir tek o teraziyi tutan EL biliyor. Ve o hepimizi eşit olarak, ve tam olduğumuz gibi çok seviyor.

Belki de korkmaktan ve kavga etmekten vazgeçmek gerekiyor hayatın bizi getirdiği yerle. Belki de kendimizi ve yaşamımızı yargılamak yerine, sadece hayırlara vesile olmayı dilememiz gerekiyor. Belki geçmişi sorguladığımızda ve hesap çıkarttığımızda görmemiz gereken şudur; artık geri gidip yeniden yazamayacağımız bir hikayenin oluşturduğu gerilim hissiyle, etrafımızda bizim bir güler yüzümüzü bir tatlı sözümüzü ışık bilip mutlu olacak birçok insana vermemiz gerekenleri veremiyoruz. Yapamadıklarımızı önemsemekten, yapabileceklerimizden geri duruyoruz. Belki de mutluluk sadece bir an durup herkese ve herşeye gülümseyerek bakmak ve önünde açılan yola bir adım atmaktır...

Ne kendinle, ne dünyayla, ne de terazinin kolunu tutan EL ile bir hesaba girmeden :)

Büyük Hikayelerin Büyük Bestecisi'nden Ennio Morricone'den Chi Mai eşlik etsin bu yazıya...


http://www.youtube.com/watch?v=gF-qs_jxrH0&feature=related





3 Mayıs 2012 Perşembe

Ateş ve Hava Burçlarında Mistik Dörtgen - Göster Dünyaya Kim Olduğunu!


Bugün Terazi'de ilerleyen Ay, Koç'taki Uranüs, Yay'daki Kuzey Ay Düğümü ve İkizler'deki Güney Ay Düğümü arasında ''maskülen'' - yani eril kabul edilen ateş ve hava burçlarında gerçekleşen - bir mistik dörtgen var. Eğer Ay Düğümleri işin içine girmeseydi, sadece Ay-Uranüs karşıtlığından söz ediyor olacaktık. O zaman da, sadece duygu ve arzular arasındaki karmaşanın bizi sürükleyebileceği ''istenmeyen'' kazalara dikkat edin derdim! Ancak DÖRTGEN görünümü - özellikle de geçmişten gelen dersler ve gelecekte bekleyen hedefleri temsil eden Ay Düğümleri'nin karıştığı böylesi dinamik bir dörtgen - bize büyük bir enerji ve cesaret verir...

Her ne söylüyorsa sana iç sesin, ta derininde kendinle ilgili bildiği o gerçek neyse... bugün git ve onu kucakla! Ne olabildiğini bırak bugün bir tarafa, ne olamadığınla ilgili hüzünlerini de bırak! Sadece aç göğsünü hayata ve büyük bir inançla söyle; BEN HAZIRIM! Benim varolmamın nedeni ve bunu hayata geçirmenin yolu her ne idiyse, ve neden ben bugün şimdi durduğum yerdeysem, ve buradan gitmem gereken yer neresiyse, ben ona yönlendirilmeye hazırım! Bugün gökler bu çağrıyı bütün kalbiyle yapanlara yol göstermek için bekliyor...

Ancak bu dörtgenin sırrı teslimiyet ve önyargısız bir katılım göstermemizi beklemesidir. Biz çoğu kez ''ne istediğimizi bildiğimizi'' zannederiz. Ancak bu bilginin büyük bölümü, bize öğretilmiş doğrular, özenilmiş değerler, yasaklanmış oyunlar, bastırılmış hayaller gibi ''fake'' bileşenlerden oluşur. Oysa ''gerçek'' çoğu kez sapsadedir ve karşımızda durmasına rağmen göremediğimiz şeydir. Biz hayatımızın bir mucizeler zinciri olduğunu çoğu kez görmeyiz. Dörtgenin Uranüs (yani mucize) ve Ay (yani yanılsama) karşıtlığı buradadır.

Güney düğümü bizi yanılsamaların peşinde gezinirken yaptığımız deneylerle eğitmiştir... Şimdi Uranüs, Kuzey Düğümü ile işbirliği yapmış, bizi hayatımızın olasılıklarını farketmemiz ve onlara engel olmamamız için zorlamaktadır.

Farkına Varmak Dileğiyle...

Sezen Aksu'ya bir küçük mucize gibi dudaklarından dökülen bu şarkı için teşekkürler - Farkındayım


http://www.youtube.com/watch?v=SUHBqaGI8Zc