31 Mart 2012 Cumartesi

NİSAN... Çerağan Vakti

Çerağan vakti, LALE vaktidir... Yani bahardır. Önümüzdeki 15 gün içinde baharın enerjisini  içinizde tam anlamıyla hissedeceksiniz! Neden mi?

Önce 3 Nisan'da haz perisi Venüs, hafif-meşrep İkizler'e girecek... Ya işte ne diyim; Geldi Bahar Ayları Gevşer Gönül Yayları tarzı bir durum :) İşi, medya, yazı, sanatsal üretim, iletişim olanlara da gün doğdu. Haz perisi, onlar için ilham perisi olup akıllarına bir sürü yaratıcı fikir getirecek. Bu arada bir çok albüm yayınlanır. Bir çok kitap çıkar raflara. Birçok bahar aşkı pıtrak gibi açar içimizde. Kimi gider... kimi kalır!

4 Nisan'da - ne zamandır elektronik eşyalarınızı, düzeninizi ve kafanızı bozan - Merkür tersten düze çıkacak. Gerçi düzlüğü Balıkta idrak edeceği için, koşarak değil yüzerek ve biraz kafası karışık bir dönüş yapacak aleme ama olsun! Havaiyat, romantizm, öğle rakısı... Ne gam, nasıl olsa BAHAR!

Daha bitmedi! Bunların üstüne, 6 Nisan'da Terazi'de Dolunay'ı idrak edeceğiz; Ooo işte bu, ilişkileri ve ortalıkları manşetlere tşaıyacak bir durum. Aşk aşk diye inleyenler; bu ara meydan sizin... İlişkisini sorgulamaya kalkanlara kolay gelsin! Yalnız aşk değil, tüm yakın ve kalıcı ilişkileriniz bu ara masanın üstünde. Tek uyarım şu olacaktır; adalet istiyorsanız adil, denge arıyorsanız dengeli, uyum arıyorsanız uyumlu olun...

10 Nisan'da Pluto ters dönüyor. Bu konuda ayrı bir yazı yazdım zaten... Kolay gelsin!

13 Nisan'da kaldırımdaki ızgaralara sıkışmış bir ayakkabı topuğu gibi hızınızı kesen Retro Mars da düze çıkınca, ne zamandır başlayamadığınız bütün projeler masanın üstüne yığılıyor.

16 Nisan'da Merkür'ün Koç'a girmesi ve formunu iyice bulmasıyla birlikte, sizi tutabilene aşkolsun!

BAHARINIZIN GÖNLÜ GENİŞ OLSUN...


10 NİSAN Pluto Retrosu - ANKA KUŞLARI İÇİN SON ÇAĞRI


10 Nisan'da Pluto 18 Eylül'e kadar devam edecek RETRO hareketine başlıyor... Geri hareketin içeriği hakkında yorum yapmadan önce kısaca Pluto'nun doğası ve Oğlak'taki yerleşimi hakkında bilgi vermek iyi olabilir;

Pluto, tartışmalı bir gezegendir. Bazıları onun bir planet mi bir asteroid mi olduğuna karar verememiştir. Uzak, gizemli, -etrafında sadık bendeleri gibi duran üç ay ile- saltanatlı, modern astrolojide yönetici olarak atandığı Akrep burcu gibi hem cazibeli, hem de ürkütücü bir varlıktır. Ne zaman saldıracağı bilinmeyen farklı bir uygarlığın yaşadığı bir anti-dünya, ya da vampirlerin anayurdu olduğunu söyleseler inanacak çok kişi bulunur ;)

Astroloji'de ise Pluto ''yokolmadan varolamayacağımızı, kaybetmeden kazanamayacağımızı, düşüp kalkmadan yürüyemeyeceğimizi, korkuyu tanımadan cesareti bulamayacağımızı, yitirmenin acısı ile barışmadan elimizde olanların değerini anlamayacağımızı, hiç bir varlığın, duygunun, sürecin sonsuz olmadığını ve her bitişin içinden bir başlangıç enerjisinin doğduğunu'' öğreten, bir bar filozofudur. Jüpiter okullu bir guru ise, Pluto sokaktan, kenar mahalleden, lağımdan, genelevden çıkma - biraz Bukowskivari - bir üstaddır. Öğrenip öğrenmediğinle de fazla ilgilenmez! Lafını söyler geçer. Ama sözleri içimizde çok derin bir iz bırakır...

Pluto'nun Oğlak'taki yolculuğu, Bu Alem Böyle Gelmiş Böyle Gider düsturuyla yaşayan biz fanilere, geldiğimiz gibi gidemeyeceğimizi farkettirmek üzere tasarlanmış bir macera gibidir... Oğlak, bir dünya üstadıdır. Gözünü bir hedefe dikmiş - ha babam tırmanan - ve sadece istediğini elde etmekle ilgilenen, manevi yanı eksik bir münzevi gibidir... Hani içine bir de iman koy, ondan ala misyoner olmaz! Ama içine bir bar filozofu koyarsan... Zirveye varınca kendini patlatan bir intihar komandosundan söz ediyor oluruz! Amacı, hiçbir yerin sandığımız kadar yüksek, hiçbir ödülün sandığımız kadar değerli, hiçbir gücün - dalda duran mevyayı alabileceğini bilip de almamak kadar etkili ve sahip olduğumuz hiçbir şeyin tercihlerimizden daha önemli olmadığını göstermektir. Yani dünyaya tırnaklarını geçirmiş duran ve ya herşeyimi kaybedersem diye korkuyla titreyenlerle dalga geçmek derdindedir! Korkularımızdan, boş heveslerimizden, eften püften kaygılarımızdan ve doymak bilmeyen hırsımızdan başka kaybedecek birşeyimiz olmadığını anlatmanın, onları önce tetikleyip, sonra da halimizle dalga geçmekten daha bilgece bir yolu var mıdır?

Gelelim, RETRO Pluto'ya... Bize ''tırnaklarımızı en fazla nereye geçirmeye çalıştığımızı, neden korktuğumuzu, neden vazgeçemediğimizi'' farkettirecek ve ''BU GERÇEKTEN HERŞEYDEN ÖNEMLİ Mİ?'' sorusunu sorduracak bir transittir. Bazen birşeyleri kazanmak ve bir daha kaybetmemek adına bir sürü şeyden vazgeçeriz. Bazen bu çaba içinde özümüzdeki değerleri yitirir, aslında tamamen yoksul, çıplak ve anlamsız kalır, ama - ne kadar fakirleştiğimizi farketmeden - gider ha gideriz... Buradaki en büyük tuzaklardan biri de, kaybettiklerimizi görmemize karşın, bu kez zararı kapatmak için başladığımız yoldan geri dönememek halidir. Bu durum; Kumar masasından kalkamayan kumarbazın, gerçeği itiraf edemeyen yalancının, temiz bir hayata başlamak için çok geç kaldığını zanneden hırsızın, ya da içi boşalmış bir ilişkiden vazgeçerse kaybettiği yıllarının iyice boşa harcanmış sayılacağını zanneden bir eşin hali gibi bir haldir... 

Oğlak'taki Pluto, bize gerçek kaybın ve gerçek kazancın ne olduğunu anlamak ve vazgeçemeyeceğimiz tek değerin öz-değerimiz olduğunu hatırlatmak için ters dönmüştür! Özündeki değerden şüphe etmeyen, vazgeçmekten korkmaz. O, bir Anka Kuşu gibi zamanı gelince yanar ve küllerinden doğar...

Biliyorum biraz ağır bir yazıydı... Eh o zaman Çerağan Vakti yazısını okuyun... Şu önümüzdeki 2 hafta içinde; Merkür ve Mars'ın düze çıkması, Venüs'ün hafif-meşrep İkizlere girmesi, Terazi'de Dolunay'ın parlaması ile birlikte, baharı hep birlikte idrak etmek üzerine bir yazıdır :) 

Bunun üstüne iyi gider. Zira, Pluto'nun bir dersi de, keder olmadan neşeden, ciddiyet olmadan şakadan, mavi olmadan pembeden tat alamayacağımızı anlamaktır...






28 Mart 2012 Çarşamba

29 MART'ta HAKKATEN FENA BİŞİ OLCEK Mİ...?


Bu ara kimi görsem, kimle konuşsam 29 MART'ta noolucaz diye merak içinde!

Her insanın hayatında olması muhtemel terslikler, kazalar, çok bayılmadığı tesadüfler, yürek hoplatan olaylar vardır... Bunlar, ''olacağı varmış'' dediğimiz şeylerdir. Zira olacağı olmayan, vakti gelmeyen hiçbir şey, sırf Uranüsle Güneş Koç'ta birleşmişken, Mars'tan sert açı aldı, üstelik Mars'ta Şiron'la karşı karşıya geldi diye olmaz...

Bir insanın kalp krizi geçirmesi, kaza geçirmesi, işte bir sorun yaşaması, sevgilisinden ayrılması gibi olaylar, bir sürecin sonunda meydana gelen şeylerdir. Bir günde karar verilip olan ve eve saklanıp kurtulunabilecek şeyler değildir!

Ektiklerimizi biçeriz ve biçtiklerimiz ''olumsuz'' gibi görünse dahi aslında KÖTÜ değildirler... Evren insanın kötülüğüne çalışmaz. Farkındalığına çalışır. Son tahlilde daima HAYRINA çalışır.

Bilin ki, her ne oluyor sa - ayyy bakk yarın olcek bişiler demek kiiii  demeyin hemen çünki bir çoğumuzun günü de öylesine bir gün olarak geçip gidecektir - öyle olması gerekiyordur. Yaşadıklarımız bizi o noktaya getirmiştir. Bundan sonra eskisi gibi devam etmeyelim yola, birşeyleri görelim, fark edelim, düzeltelim diye bir uyarı yapılıyor, bir alt yazı geçiliyordur ekranda...

Savaş mı çıkacak? İnanın yarın çıkmamıştır o savaş. Zaten en az 5 yıl öncesinden bugüne altyapısı oluşmuştur. Deprem mi olacak? Koltukaltı spreylerini bolcana sıkıp, mutfak tezgahını çamaşır suyuyla temizlemeye devam ederken bundan korkmak komik değil mi?

Ayrıca bir kural vardır; İYİ DÜŞÜNÜN İYİ OLSUN diye... Evrene gönderdiğiniz enerji yansır ve size geri döner! O yüzden lütfen olumsuz beklentilerle gündem oluşturmayın ve böyle yapan kişilere de fazla paye vermeyin. Siz siz olun; güzelden, iyiden, olumludan yana kullanın oyunuzu. Yaşamınız kalbiniz kadar aydınlık olsun.

Her Ne Olursa Hayırlara Vesile Olsun...

26 Mart 2012 Pazartesi

ACI VEREN UYANIŞLAR...

Pluto hiç bu kadar iyi niyetli olmamıştı... Jüpiter ve Şironla sürekli bir konsültasyon halinde, adeta kanserli hücreleri temizlemeye çalışan bir cerrah titizliğiyle çalışıyor yaşamlarımız üzerinde. Eskimiş, eskitilmiş, ruhunu kaybetmiş ama ruhumuzda yer etmiş kırıkları, acıları, izleri bulup bulup, haydi gel bunu masaya yatıralım, bundan kurtul ve özgür ol artık diye ''rahat bozan'' bir ısrarla peşimizde dolanıyor...

Kaçtığımız kadar kaçtık... ama bu aralar yakalanmayan kalmaz; zira yıldırım ve gökgürültüsü efektlerini pek seven Uranüs ile kucak kucağa olan Güneş, Pluto ile sert bir kareye giriyor! Merkür'ün geri hareketi bitmeden önceki şu bir hafta içinde, sert uyarılar almaya hazır olun. Özellikle Kardinal / Öncü burçlar dediğimiz Oğlak-Yengeç-Terazi-Koç dörtlüsünde doğmuş olanların nasibi pek bol olabilir bu geçişten...

Tek önerim; önce canınızın yandığı yerin adını koyun! Bilin ki, orası sizin bütün bir yaşam boyu kalbinizi kıran, ayağınızı burkan, sesinizi kısan, ilişkilerinizi sarpa sardıran, içinizdeki olumlu potansiyeli ortaya çıkartmanıza engel olan temel DÜĞÜM'ünüz. O düğümü çözmeden, o acının içine girip yüzleşmeden ve ona daha önce bakmaya cesarete demediğiniz bir yerden bakmadan, hayatınız düzelmeyecek!

Acıdan kaçmayın bu aralar. Köşeye sıkıştığınızı farkettiğinizde ise, ona can havliyle yaklaşın ve hayatta kalmak için kolunuzu vermekten kaçınmayın. Bir sonraki kapıdan geçerken, evren size farketmediğiniz nice kol olduğunu gösterecek... Ama şimdi cesaret zamanı!

24 Mart 2012 Cumartesi

HİÇ BİRŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLDİR...

Koçta ilerleyen Ay bugün ilerleyen saatlerde Terazi'deki ters Satürn ile 180 derece açı yapacak... Bunun anlamı bildiğiniz ''Mahrumiyet Duygusu''dur. Üstelik Merkür de, Satürn'e 150'lik bir bakış açısı yapıyor ve alttan alta bir sürü hesaplaşmayı tetikliyor. Geçmiş gözlerinizin önünden bir film şeridi gibi geçerken, hayatınızı bir Kemalettin Tuğcu hikayesi kendinizi de başkahraman gibi görmeye başlamanız pek mümkündür! Güneş'in Uranüsle birlikteliği, birçok beklenmedik gelişmeye - bazen de kazalara, aksaklıklara, sürpriz iptallere - yol açacaktır. İsteklerinizin ve beklentilerinizin yoğunluğu ile hayatın sundukları arasındaki uçurum, ayağınıza dolanan engeller pek bir rahatsız edici gelmeye başlayacaktır. İnsan birşey YOLUNDA gitmediği zaman endişeye ve kızgınlığa ve küskünlüğe kapılan, hırçın bir çocuktur... Oysa herşey YOLUNDA gitmektedir! Yolu göremeyen biziz... Engeller bir lütuf, aksaklıklar bir düşünce aralığı, kayıplar bir temizlik olabilir. Zaten çoğu kez öyledir de...

AY yarın cömert ve keyifli Boğa'ya girip, bir de bereketli ve alicenap Jüpiter ile kavuşunca, hiçbirşeyin göründüğü gibi olmadığını daha iyi anlarsınız...

Bülent Abimiz bütün bilgeliği ile bize sesleniyor ;) - Yüzünü Dökme Küçük Kız




21 Mart 2012 Çarşamba

21 MART BAHAR EKİNOKSU... Büyüyünce Ne Olmak İstiyordunuz?

Güneş Koç'a girdi... Yani BAHAR geldi. Dağ, taş, çiçek, kuş, ''Ben Varım'' diye haykırıyor etrafımızda. İçimizden bir ses de bize haykırıyor: ''Varsın!''
Ama bir yanımız inceden kırık ve buruk... Bir yanımız zorluk çekiyor var olmanın çoşkusuyla kucaklaşmakta. Adeta, varlığımızı nasıl değerlendireceğimizi bilmeden geçmiş bir yaşamın yükünü sırtımızda taşımaktayız.
Satürn - Zamanın Efendisi - derinden işleyen bir 150'lik açıyla fısıldıyor Güneş'in kulağına; ''Büyüyünce ne olmak istemiştin sen? Şimdi nerede olduğunun farkında mısın? Ne kaldı önünde kendini anlamlı kılmak için''
Kendiyle gurur duymayı seven Güneş, Satürn'ün baskısından daralmış bir halde Ters Giden Merkür ile Uranüs kavuşumuna doğru ilerliyor. Bir çıkış, bir yeni başlangıç, bir mucize kapısı arayışı içinde.
Ay ise, Mars'la karşıt açı yapan Şiron'dan yeni ayrıldı, Güneş'in hemen arkasında. Bilgeliğini kuşanmış geliyor, çocuğunu uykusundan uyandırmak, baharı başlatmak için.
Ne olmak istiyorsak onu olamadık, bu kesin! Neyin bedelini ödemeye hazırsak, onun sahibi olduk ve sahip olmaya çalıştığımız şeylerin bedellerini ödedik.
Masum değiliz artık. Ve masumiyetimizi, ideallerimizi, inançlarımızı neden koruyamadığımızın son derece bilincindeyiz. Ne kadar başkalarını - politikacıları, dünyayı ve futbol takımlarını yönetenleri, feleği, annemizi - suçlasak da, içimizde bir yer tercihin bize ait olduğunun farkında.
Masumiyet de bir tercih. Saf, genç, kirlenmemiş ve katıksız olmak gerekmiyor baharımızla kucaklaşmak için. Sadece bir karar almak gerekiyor, hepsi bu!
İçimizde ''ortaya çıkartmayı reddettiğimiz'' küçük bir çocuk var. O nereden gelip nereye gitmek istediğini bilen, bilge bir çocuk. Şimdi onun elinden tutup kaldırabilir ve istediği yolu seçmesine izin verebiliriz. Herşeye rağmen doğru bildiğini yaptığında, çevremizdekilerin yıllardır bize yaptığı gibi ''dünyanın acı gerçekleri'' hakkında söylevlerle onu yolundan çevirmeye kalkmayabiliriz.
En önemlisi; büyük adam olmanın, kocaman bir kalbe sahip olmaktan başka birşey olmadığını öğrenebiliriz ondan. Vermediğimiz hiçbirşeyi alamayacağımızı hatırlayabiliriz onunla birlikte. Beslenmek için beslemek, bulmak için yerine koymak, affedilmek için affetmek gerektiğini hatırlayabiliriz.
Bencil birer çocuk değil, olgun ve sorumluluk sahibi birer yetişkin gibi davranmaya karar verdiğimizde, içimizdeki çocuk sandığımız sesin, aslında hep bizimle yürüyen meleğimiz olduğunu ve onun sevgiden başka dil, hizmetten başka yol bilmediğini farkedeceğiz...

BAHAR OLA...

BİR DE SEZEN ŞARKISI GİTMEZ Mİ BU YAZININ YANINDA;






18 Mart 2012 Pazar

SAMURAY KAPISI...

Başakta geri hareket eden MARS bugün KUZEY ve GÜNEY AY DÜĞÜMLERİ ile tam kare açı yapıyor. Bu kare varlığını sadece bugün hissettirmeyecek elbette. Bir süredir, hayatın bizi zorladığı noktalarda alıştığımız tepkileri verip vermemekle ilgili birçok sınavdan geçiyoruz. Ve bu süreç devam edecek.
Ancak bugün bir zirve, çatışmanın doruğa çıktığı bir an...
Hangi çatışmadan bahsediyorum..? Elbette kendi içimizde sürüp giden o bitmez tükenmez çatışmadan!
Bu yol uzun ince bir yol. Ama bugün belki de savaşın gidişatını belirleyecek bir adım atılacak. Belki kararlarımızı, yönümüzü belirlemek için ekstra uyaranlarla karşılaşacağız. Belki - bir insan, bir olay, bir kapı - çıkacak karşımıza ve bize neyi, neden yaptığımızı hatırlatacak. Neyi nereye kadar göze alabildiğimizi, bizim için neyin feda edilmez, neyin uğrunda ölmeye ve yaşamaya değer olduğunu sorgulattıracak...
Neden mi böyle köşeli sözcükler seçiyorum..? Çünki Mars'ın enerjisi atak ve köşelidir. Fırlatılan bir bıçak, savrulan bir kılıç, bir atımlık kurşun, bir dönüşü olmayan adım gibi, anda alınan bir karar ve sert bir geçiş enerjisi taşır. Mars bir arena savaşçısıdır. Hayatta kalma güdüsünün ta kendisidir. Anlam üzerine düşünmeye vakti yoktur. İçgüdülerinden aldığı emirle tepki veren bir hayvandır.
Mars'ın yani savunma ve saldırı mekanizmalarımızın bize hakim olmasına izin verdiğimiz anların getiri ve götürülerini düşünmek, onlarla yüzleşmek gereken bir zamandan geçiyoruz şimdi.
Cebinde silah olan adamın hali bir başka olur derler... Bize sunulan bütün değerleri, kullanabildiğimiz bütün kaynakları birer silah gibi düşünelim şimdi. Aklımız, paramız, cazibemiz, bilgimiz, ilişkilerimiz, yeteneklerimiz... her biri birer silah olsun. Onları verimli-verimsiz, yerli-yersiz, kararlı-kararsız, yeterli-yetersiz kullandığımız zamanları düşünelim;
Bir meydan okuma ile karşı karşıya kaldığımızda ilk çektiğimiz silah hangisi? Hangisini daha beceriyle kullanıyoruz? Hangisi ile anlamsız can yakıyor, hangisiyle dönüp kendimizi  vuruyoruz? Savaş zamanı geldi mi, hangi yeteneğimizi bir sanatçı gibi hangisini sanatın katili gibi döküyoruz ortaya?
SAVAŞ'ın SANATI olur mu? Olur! Samuray diye birşey var... Onlar, Ruh-Zihin-Beden bütünlüğünü sağlamak için hiç durmadan çalışan, bu yüzden de amaca odaklı, duruma uygun ve hızlı tepki vermeyi yani MARS'ı verimli kullanmayı bilen, MARS'ı kontrol edebilen insanlar.
Kontrol edemediğimiz her araç, elimizin altında olup da dizginine sahip çıkamadığımız her güç, bizi kontrol eder. Yani efendi değil köle oluruz.
Düşündükçe, geçmişinizde böyle birçok örnek bulacak ve kendinize ömürlük dersler çıkartacaksınız.
Neden korktuk; Neye kızdık; Neye yükseldi sesimiz; Serin kanlılığımzı hangi durumlar karşısında kaybettik; Ya da neyi görüp geri çekildik; Ne olunca bizim için önemli olanlardan vazgeçecek kadar paniğe kapıldık ve gerisin geri kaçtık; Ve en önemlisi, ne geçti bütün bunların sonunda elimize?
Zaten biz düşünmek istemesek de geri giden Mars bize bunları düşündürmekte... Ve bizi yeni seçimlere, yeni tutumlara zorlamakta.
MARS'la yüzleşen ve ona hakim olan SAMURAY olur.
Korkunca imana, kılıcı ele alınca adalete, söz sırası gelince vicdana, ihtiras duyunca sabır ve dirayete yönelenler...
Yapılması gerekeni yapmaktan geri durmayan ama yapılmasında bir fayda olmayanı da ortaya dökmeye gerek görmeyenler...
Koşulları ya da insanları değiştirmeye değil, kendilerini eğitmeye uğraş verenler...
Yani yaşamlarının sorumluluğunu üstüne alan insanlar!
Onlar birer SAMURAY'dır.
Bugün SAMURAY'ın kapısından geçiyoruz...

Gazanız mübarek, yolunuz açık ola...

15 Mart 2012 Perşembe

HANİ ''AŞK''la BAŞLAYAN BİR SÖZCÜK VARDI...

Bir süredir lafını edip durduğumuz şu meşhur ''Toprak Üçgeni'' - Boğa'da Jüpiter ve Venüs kavuşumu, Başak'ta Mars ve Oğlak'ta Pluto'dan oluşan üçgen - bugün ve yarın yeni bir misafir kabul ediyor. Şu anda Yay'da olan Ay Oğlak'a giriyor ve Pluto ile kavuşuyor... Bu bize nasıl yansır?

Ay'ın Oğlak'ta tedirgin olduğu bilinir. Dikkatimizi, aşka ve genel anlamda sevgiye değil, aşkla ilgili pişmanlıklarımıza ve hayatımızdaki sevgi yoksunluğuna çeker. O yüzden de inceden inciten ve yalnızlık hissini tetikleyen bir konumdur. Hele de, ''kan görmeyi sevdiği için tıp okumuş bir cerraha benzeyen''  Pluto ile birleşince, varın ne ince yerlerden ne derin sorgulamalar yaptıracağını siz düşünün...

Bu sorgulamalar nasıl mı olacak? Elbette vesilelerle... Bu vesileler, özellikle geçmişten gelen yüzler ve seslerle yaşanan karşılaşmalar olabilir! Çünki Mars ters... Eğer hayatımıza yeni birileri girerse, bu kişiler de bize sadece geçmişte yaşadığımız ve çözümleyemediğimiz dersleri tekrarlatmak üzere geleceklerdir. Yani bir tür ''ikmale kalmış gönül yolcularına, kurtarma sınavı'' mahiyetinde ilişkiler yaşamanız mümkündür.
Peki nerde kaldı bu Toprak Üçgeni'nin hayrı... Hani Venüs-Jüpiter kavuşumu şahane birşey olacaktı? Şahane olan, bizim aşkta veya genel anlamda ilişkilerde neyi, neden yaşadığımızı daha net görüp, gelecekte aynı hataları tekrarlamamak için bir şans elde etmemiz olacak.

Juno yani yaşamımıza eşlik eden kişileri ve eşlik etmek konusunda bizim yaklaşımımızı tanımlayan asteroid, Kuzey Düğümü yani bizi bekleyen açılımlar ile kavuşum haline. Ama kırık-çıkık uzmanı Neptün-Şiron kavuşumu ile de kare görünüm yapıyor! Evren bize, eş bulmak - ister iş, ister aşk, ister dostluk amacıyla - istiyorsan, eşlik etmekten ve eşlik edilmekten ne anladığını bir elden geçir diye sesleniyor.
Dolayısıyla, ilişkilerin yüceltici ve zenginleştirici boyutlarını deneyimlemek için önce bavullarımızdaki fazlalıkları ayıklamamız gerekiyor...

E kolay gelsin :)



13 Mart 2012 Salı

13-15 MART TAHSİLAT ZAMANI...

Mart Ayı'nın en yüksek enerjili dönemini yaşıyoruz! Jüpiter-Venüs Kavuşumu, Mars (retro) ve Pluto arasında tam bir üçgen yaşanıyor. Üstelik Toprak Burçlarında...
Şayet Mars geri gidiyor olmasaydı, yeni projeler başlamak için ideal bir zaman diyebilirdik! Hele Merkür Uranüs'ten ateş almışken, aklınıza gelen herşey paraya ve fırsata dönebilirdi...
Oysa Merkür ve Mars geri gidiyorlar! Demek ki, yatırım değil TAHSİLAT zamanı!
Alacağınız varsa peşine düşün. Satıcıysanız, yeni müşteri arayışına girmek yerine, geçmişte memnun ettiğiniz ya da potansiyeline yatırım yapmış olduğunuz müşterileri arayın.
Bir yerden para kazanmak istiyorsanız, yarım kalmış işlerinize bu birkaç gün içinde el atın - Nisan sonuna kadar nasıl bittiklerini anlamazsınız!
Miras beklentiniz varsa, bir mülk satacaksanız bu aralar girişimde bulunun.
Öte yandan yalnız almayı değil, vermeyi de düşünmeniz gereken bir dönem... Zira sizden de alacağı olanlar var.
Ters giden Mars, şifacı Şiron ile zıtlaşma halinde. Bir süre sonra tam zıt açı yapacaklar. Alınacak ders şu;
Neyi yapamıyorsanız, neyin eksikliğini çekiyorsanız, neyi arzuluyorsanız, bu konularda başkalarına karşı üzerinize düşen vazifeleri yerine getirin.
Başkalarına karşı görevlerinizdeki eksikleri gedikleri kapatın.
Hatalarınızı düzeltin. Ya da en azından dürüst olun ve özür dileyin.
Borçlarınızı ödemek için program yapın.
Diyete başlayın.
Dualarınıza dahi, istekle veya şikayetle değil, şükürle ve dürüst itiraflarla başlayın.
Unutmayın;
Veren alır, besleyen beslenir, seven sevilir, kapı açana kapılar açılır...
Bolluk istiyorsanız, evrene verdiklerinizi bol tutun, elinizi korkak ve cimri alıştırmayın.
Ve en önemlisi; verdiğiniz yerden değil, geldiğiniz yerden bekleyin.
Gerçek kaynak O'dur.

Bolluk Ola...

12 Mart 2012 Pazartesi

MERKÜR KOÇTA - MARS BAŞAKTA TERS GİDERSE...

MERKÜR TERSMİŞŞŞŞ...  Son yılların  bir nevi ''uzaylılar geldi Anacıımmm'' çığlığı da bu oldu! Oysa bu kadar korkacak birşey yok gezegenlerin yön değiştirmesinden. Zira ''Evrende Zarar Yoktur Ayar Vardır.'' Herşey zamanını bekler. Dolayısıyla bazı işler de Merkür'ün ters gitmesini beklemektedir. Hangi işlerin bu zamana uygun olduğun bilip onlara odaklanmak, zamanın kalitesinden faydalanmayı sağlayacaktır.

Bu defa Merkür Retrosunun özel bir durumu da var; Merkür, Mars'ın doğal burcu olan Koç'ta ters giderken, Mars da Merkürün doğal burcu olan Başak da ters gidiyor... Karşılıklı ağırlama dediğimiz bu durum, aslında iki enerjinin birbirini desteklemesi anlamına geldiği için, alt metinlerin anlamı biraz daha öne çıkıyor;

Merkür Koç'ta ters değil düz gitseydi, hele de şu en son geçirdiği Uranüs kavuşumundan sonra herkesi bir acelecilik, bir zihni-sinir misali yaratıcılık, bir çok fikir üretip az iş yapmacılık alır yürürdü! Mars ise Başak'ta düz gitseydi, bizi iletişimlerimizde çok titiz olmaya, sağlığımızı özellikle diyetimizi gözden geçirmeye, günlük rutinimizin sarken yerlerine el atmaya, cinsel tercihlerimizi rafine hale getirmeye, sorgulamaktan kaçtığımız konuları ele almaya zorlardı. İki enerjinin aynı anda birbirlerinin kulvarlarında ters gitmeleri, iki yanlış bir doğruyu götürür tarzı bir düzeltme etkisi yaratır.

Hani çocuklar pis araba camlarına ''YIKA BENİ'' yazarlar ya... İşte bu da öyle bir etki olabilir. Acelecilik, savsaklamak, tembellik, unutkanlık, sorumsuzluk, ertelemecilik, özensizlik yapmaya yatkın olduğumuz bütün konular önümüze serilip, ''DÜZELT BENİ'' diye gözümüzün içine bakacaktır.

İhmal ettiğiniz işlerinizi bitirmek, ertelediğiniz sağlık kontrollerini yaptırmak, dağınık çekmeleri toplamak, bir süredir arıza sinyalleri veren elektronik eşyanızı bozulmadan tamir ettirmek, saçlarınızı yeni bir renge boyatmak yerine bakım yaptırmak, para harcamak yerine borç ödemek, yeni arkadaşlar peşine düşmek yerine ne zamandır ihmal ettiklerinizi görmek, sosyal olmak yerine kendinizle dost olmak, çok konuşmak yerine ağzınızdan çıkanı tartmak, eleştirmek yerine çözüm önermek, anlatmak yerine dinlemek...
Bunlar sizi geriletmez... sadece daha temiz ve sade bir biçimde ileri gitmeniz için şans verir.

Bu şansı iyi kullanmamız dileğiyle


8 Mart 2012 Perşembe

8 MART'taki DOLUNAY'ın ETKİLERİ UZUN SÜRECEK!

Bugün gökyüzü çok ama çok yüklü! Hani anlatmaya nerden başlayacağımı bilmiyorum desem yeridir... Elbette öncelikle Başak'taki Dolunay'dan bahsetmek lazım. Bu defa biraz daha ilginç ve uzun etkili bir dolunay yaşıyoruz, çünki Ay tam dolun halini almadan retro konumdaki Mars'la bir kavuşum yapıyor. Bu kavuşum, toprak grubunda ilginç bir ''Büyük Üçgen'' oluşmasına neden oluyor. Boğa'daki fevkalade Venüs-Jüpiter Kavuşumu ve Oğlak'taki Pluto bu üçgenin diğer ayaklarını oluşturuyor. Ay dolun halini almadan önce bir topraklanma aşamasından geçiyor ve hepimizi ciddi bir sorgulama ve yeniden yapılanma sürecine davet ediyor.

Dolunay 18 derece Başak'ta zirveye çıkarken, 18 derece Balık'ta yerleşen Güneş ile de tam bir karşıt açı yapıyor! İçimizdeki Dişi ve Eril enerjileri dengelemeye davet eden bir gerilim bu. Şefkat ve Şiddet, Duygu ve Mantık, İntikam ve Adalet, Almak ve Vermek, Susmak ve Konuşmak arasında gidip gidip geliyorsanız, dengeyi tutturmak için ideal bir tetikleyici olacak bu Dolunay. ''Tetikleyici'' diyorum, zira büyük ihtimalle bir süredir ortalığa dökülmüş olan çer çöp arasında kaybolmuş olan zihinlerimize, tuhaf bir berraklık gelecek sorgulamalarımızı daha net yapacağız.

Bir konuya dikkat; Bu aralar hayatımıza giren ortaklıklar ve duygusal yakınlıklar, kalıcı değil temizleyici bir misyon üstlenmiş olabilirler! Ani teklifler, ani karşılaşmalar, hatta (Satürn ve Mars retro olduğu için geçmişte kalanlar içinden) ani U-dönüşler, yaşanabilir. Ancak bu çakışmaların, daima perde arkası bir boyutu, görmeyi reddettiğiniz sürece sizi uzun vadede hep kırıldığınız yerden bir daha kırabilecek, tanıdık bir sivri ucu olacaktır. Kuzey Ay Düğümü ile kavuşum halinde olan Juno, Neptün-Şiron ikilisine kare yaptığı için, gökler sizi ''beklentilerinizi' sorgulamaya ve  ilişkilerinizi değiştirmek için, bakış ve tutumlarınızı değiştirmeye çağırmaktadır...

Bu dolunay, etkilerini yaklaşık iki hafta boyunca gösterecek. Bu süreçte, Yükselen Burcu Başak olanların hayatlarında önemli kararlar almaları çok mümkün. Yükselen Balıklar ilişkilerini derinlemesine elden geçirecek. Yükselen Teraziler gelirlerini, Yükselen Koçlar ise giderlerini dengelemek zorunda kalabilirler. Yükselen Akrepler'in yakın çevreleri ile ilişkilerinde, Yükselen Boğalar'ın ise yolculuk planları, akademik yaşamları ve dünya görüşlerinde ciddi değişimler tetiklenebilir. Yükselen Yay'lar ev değiştirmeye veya aile hayatlarıyla ilgili önemli geçişler yaşamaya yatkın olacaklardır. Yükselen İkizleri ise iş hayatıyla ilgili büyük dönüşümlerin arefesinde görebiliriz. Özel hayatlarına pek vakit ayırmayan Yükselen Oğlak'lar, çocuklarıyla ilişkilerini,yaratıcılıklarını ve cinsel yaşamlarını sorgulamak ihtiyacı hissederlerken, akılları fikirleri özel yaşamlarında olan Yükselen Yengeçler birden dünya sorunlarına merak salabilirler! Ya da ummadıkları gelişmeler, fırsatlar  veya kötü sürprizler onları erteledikleri bazı kararları hızla almak zorunda bırakabilir. Yükselen Kovaların sağlıklarıyla ve günlük yaşamlarının düzeniyle ilgili konulara önem vermeleri gereken bir dönem. Yükselen Aslan'lar ise her zamankinden daha içe dönük olabilir ve kendilerini sorgulama ihtiyacını daha derinden hissedebilirler.

İyi Aydınlanmalar...

3 Mart 2012 Cumartesi

3 MART - BUGÜN AŞKIN ''MAZERETİ ÇOK''

''Hadi güzel birşeyler olsun'' diyen Venüs, ''dur bakalım'' diyen Satürnle, ''ben varım'' diyen Güneş, ''yok ya, göster bakalım ne yaparmışsın sen'' diye meydan okuyan Mars'la, ''sev beni yoksa ölürüm'' diyen Ay, ''artık başka yüzler var Madame!'' diyen en güzel duyguların katili Pluto ile karşı karşıya gelirse... Bunların da hepsi bir günde olursa, BUGÜN AŞK İLİŞKİLERİ GERGİN OLUR!

Ne Yapalım? Bir kere ne yaparsak yapalım ama ağzımızdan çıkanı kulağımız ve başka kulaklar duymadan üç kere düşünelim! Vesveseye dayalı olay çıkartma, eski kıskançlıkları gündeme getirme, sevgilimiz bugün ekstra ''gıcık'' görünüyorsa ve hep en yanlış hareketleri yapıyorsa ''radikal'' tavırlar alma...gibi gibi gibi... girişimleri erteleyelim. Ters giden görüşme planları varsa stres olmayalım. Zaten belki böyle bir günde görüşmemek daha hayırlı olabilir ;) 

Bugüne en uygun parça bu olur diye düşündüm...
MAZERETİM VAR - Gökhan Türkmen (MFÖ Cover)



1 Mart 2012 Perşembe

Que Sera Sera - Olacaklar Olacak...

Akıl-fikir üstadı Merkür Balık Burcu'nu terkedip Koç'a geçiyor ve beklenmedik yenilikleri tetiklemeye felaketlerle olduğu kadar mucizelerle de bizi hikayemizi yeniden yazmaya teşvik eden Uranüs ile birleşmeye hazırlanıyor. Bu kavuşuma doğru ilerlerken geri giden Satürn ile de 150 derecelik bir açı yapıyor.
Peki biz bu durumda ne yapıyoruz?

Hayatımızda, bizi huzursuz eden bir tarihe sahip olan şeyleri masaya döküp ayıklamaya başlıyoruz! Ne zamandır küçük fermuarlı gözlerini karıştırmadığımız bir çantayı ters çevirip sallar gibi, sallıyoruz alışkanlıklarımızı. Gereksiz ağırlık ya da çöpten öte bir anlam taşımayan şeyleri ayıklıyoruz. Çantanın kenarında köşesinde kalmış küçük hazineleri bulur gibi, yepyeni çözümler buluyoruz eski sorunlarımıza.
Hafifliyoruz...

Alıştığımız sorunlara alışmadığımız bir yerden bakmak bize daha verimli olmak şansı verecek bahara girerken! Biraz kendimiz şaşıracak, biraz da etrafımızdakileri şaşırtacağız belki. Ama tıpkı Doris Day'in o çok sevimli şarkısındaki gibi ''olacaklar olacak.''

Arzu eden için parça da ekte :)