2 Aralık 2013 Pazartesi

3 Aralık 2013, Yeniay YAY Burcunda … Acil Çözümler Zamanı!

ILLUSTRATED BY OFRA AMIT



3 Aralık 2013 günü, İstanbul saatiyle 02:20′de, Yay Burcunun 11 derecesinde, yılın son YENİAY’ını yaşayacağız. Meraklısı için yoruma etki eden bileşenler şöyle;

- Yay’daki Yeniay, haritanın yakın çevre ile iletişim ve kısa vadeli aksiyonları temsil eden 3′üncü evinde. Yükselen noktasına 60 derece, 6 ve 7′inci evlerin sınırındaki Retro Uranüse de 120 derece açı alıyor.

- Yeniay’ın yöneticisi Jüpiter, Retro konumda, Lilith ile kavuşumda, haritanın tepe noktasıyla (MC) 5 derece mesafede, statü ve sorumluluklarımızı temsil eden 10′uncu evde. Jüpiter bulunduğu konumdan Yükselen’e kare, 2′inci evdeki Satürn’e üçgen, 3′üncü evdeki Pluto ve dördüncü evdeki Venüs’e de karşıt açılar yapıyor. Yengeç’te olduğu için de Ay ile karşılıklı ağırlama içinde.

- Anın haritasının yükseleni ve yöneticisi Venüs ise Oğlakta, özel hayatı, kişisel güvenlik alanımızı ve bir sürecin sonlanmasını temsil eden 4′üncü evde. Jüpiter ile karşıt, 12′inci evde ve Başak’taki Mars ile de üçgen açıda duruyor.

Durumun halk dilinden MEALİNE gelince;
Yeniay’la birlikte, iletişim ortamımıza, alıştığımız günlük akışa ve düzene ”beklenmedik hatta azıcık sıradışı” bir dinamizm geleceğini, ifade edilmemiş gerginliklerin, bekletilmiş atakların ortaya çıkacağını ya da ”ihmal edilmiş” konularda yoğun bir hareketin başlayacağını söylemek mümkün.

Kurulacak iletişimlerin, alınacak aksiyonların temelinde bir şeyleri yitirmemek ya da geç kalmadan ele geçirmek konusunda duyulan arzular ve kaygılar olacaktır! Çalışma düzeni, sağlık ve eğitim konuları gündemimizde öncelik kazanır.

Sosyal düzen içinde belli bir konuma sahip kişilerin ya da kurumların, görev suistimali yapmaları konusunda kaygılar ve bunlara bağlı tepkiler oluşabilir. Ya da otoritenin meşruiyeti sorgulanabilir. Otorite sahibi olanlar kadar, otorite altında yaşayanların da beklenmedik çıkışlar yapmaları mümkündür.

Kişisel alanda ise, hayat ya da iş ortaklığı yaptığımız, birlikte çalıştığımız, yakın bir çevre içinde yaşadığımız, hizmet verdiğimiz ya da hizmet aldığımız insanlarla ilişkilerimiz, masaya yatırılır. Ve geçmişten bu yana birikim yapan düşünceler, beklenmedik hatta maksadını aşan tepkilerle ortaya konulabilir.

Hem kendi konumumuz ve yeterliliğimiz, hem de muhataplarımızın tutumları konusunda endişe duymamız ve yeni koşullar getirmeye ya da getirilen koşullara uyum sağlamaya çalışmamız mümkündür.

Alışkanlıklarımız ve bağımlılıklarımız, güvenlik ve tutarlılık ihtiyacımız, hatta kişisel değerlerimiz, ailevi geleneklerimiz, milli ve dini kimliğimiz ile umutlarımız, arzularımız ve geleceğe dönük çıkarlarımız arasında kaldığımızı hissedebiliriz. Sosyal yaşantımızı etkileyecek bazı radikal düzenlemeler yapılabilir. Ya da biz günlük çalışma programımızı ve bedensel sağlığımızı etkileyecek radikal düzenlemelere gidebiliriz.

Sonuç itibariyle taraflar kendi konum ve tercihlerini sonuna dek savunmak eğilimi gösterseler de, yine kendi çıkarlarını ve öncelikli amaçlarını tehlikeye atmamak adına konfor alanlarından, güvenlik anlayışlarından, alışkanlıklarından feragat etmek durumunda kalabilirler.

Bu devrede dikkat edilmesi gereken; yeni düzenlemeler yapılırken ADALET, DENGE ve ESNEKLİK kavramlarının göz önünde tutulmasıdır. Çözümler radikal olabilir ama getireceği yaptırımlar kabul edilemeyecek kadar radikal olmamalıdır.

Zira her dengeyi etkileyen bileşenler içinde ”etkisi fazla dillendirilmeyen ya da önemi bir şekilde göz ardı veya hasır altı edilen” unsurlar da vardır… Baskılanmış, maskelenmiş ya da ihmal edilmiş faktörler, çok radikal değişimler karşısında beklenmedik tepkiler verebilirler…

Başka bir deyişle; bazı bileşenlerin etkisi iyi hesaplanmadığı için, alınacak aksiyonların getireceği reaksiyonlar, umulanın ötesinde sonuçlar doğurabilir!

Geçmişten bugüne uzanan bir sürecin getirdiği sonuçlara duyulan tepkiler, sertliğe yol açarsa, kontrol kurma arzusu abartılı bir hale dönüşür, ani ve aşırı önlemler alınırsa, korunmak istenenlere yönelik bir tehdit de oluşturabilir.

Okudukları ile aydınlanmak yerine hepten kaygılanan ve ”Felsefe Yapma, Reçete Ver” diyenlere bir kaç öneri;

- Kirli çamaşırları yatak altlarına, tavan aralarına tıkmak elbette çözüm değildir. Zira her odanın saklama kapasitesi biter ve bir süre sonra konu patlar! Ancak bu durumda kirli çamaşırları orta yere yığmak ve birilerinin bunların çaresine bakmasını ummak da çözüm değildir… Zira sizin geçmişten bugüne arkanızdan sürüklediğiniz kaygı, şikayet ve talepleriniz varsa, başkalarının da böyle şeyleri vardır! Siz kendinizinkileri ortaya saçıp, gündemi işgal ederseniz, diğerlerinin de bunu yapmasına çanak tutmuş olursunuz. O zaman karşımızdakinin kirli çamaşırı bizim utancımız oluverir :)) Kendi haklılığımızdan, rahatımızdan, beklentilerimizden, iktidarımızdan ödün vermeden, baskı, yıldırma, drama yaratma, görmezden gelme, çaresize bağlama gibi yapıcılıktan uzak yöntemleri bir yana bırakmadan, HUZUR bulunmaz… Eğer evleri ve çamaşır makinelerini ayırmak istemiyorsak, herkesin çamaşırını bir öncelik sırasına koyup, yavaş yavaş yıkamak ve ne evin havasını, ne de ortak makineyi bozmadan, yaşadığımız ortamı yeniden temiz ve düzenli hale getirmenin yollarını bulmak gerekir.

- Hepimiz kendimize, çocuklarımıza, eşimize, ailemize daha iyi bakmak, sağlık, günlük hayat, eğitim gibi konularda daha titiz bir düzen oluşturmak, çalıştığımız ve yaşadığımız ortamlarda daha verimli sonuçlar getirecek çözümler üretmek isteriz. Ama HEP kurmak istediğimiz düzeni bozan, ertelemelere neden olan şeyler vardır! Ve bazen bu düzeni kurmaktan ARTIK kaçamayacağımızı hatırlatan gelişmeler olur… Bu gelişmeler bizi endişelendirse de, ya da rahatımız kaçsa da, aslında gelinen durum HAYRA VESİLE’dir. Zaman kolları sıvama, inisiyatif alma ve rahatımızdan accık fedakarlık etme zamanıdır ;)

- Yeni bir düzenleme yaparken ASIL AMAÇ’ı unutmamak gerekir! Mükemmel bir düzen kurayım derken, detaylara takılıp acil ve önemli olanı geciktirmek ya da işi yokuşa sürecek kadar zorlu kurallar getirmek, hep düşülen bir hatadır… Üstelik şimdi almaya çalıştığımız önlemlerin geçmişte alınamamış olmasına neden olan ve bir türlü ifade edilmeyen ya da adı konulamayan etkenler de vardır! Eğer bu etkenleri ortadan kaldıramıyorsak, onları dikkate almak zorundayız! Zira EN DOĞRU ya da İDEAL olarak görüleni hedefleyen ama kendi bünyemizi ya da başkalarının kapasitesini aşırı zorlayan kararlar, yine uygulanamayacak, dolayısıyla da başlanan seferberlik bir işe yaramayacaktır. AYAR TUTSUN istiyorsak, görmek istediklerimiz kadar, görmek istemediklerimizi de dikkate almak, gerçekçi, dengeli, insaflı, UYGULANABİLİR çözümler üretmek gerekir :)

Hepimize ”Bağcı Dövmek Yerine Üzüm Yemek” ve yönümüzü hayırlı rüzgarlara çevirerek, menzile doğru yol almak nasip ola…

Ritminin tatlı ve güçlü yükselişini de anlamını da pek sevdiğim bir parça gelsin BADEM’den ”Kara Değil mi?”

http://www.youtube.com/watch?v=koBDhS3Z18o


Hiç yorum yok: