1 Mayıs 2013 Çarşamba

MARS SATÜRN Karşıtlığı…


Sooo Stubborn :)
SOOO STUBBORN :)


Boğa’daki Mars ile Akrepteki Retro Satürn birkaç gündür bir ipin iki ucundan çekiştirir gibi çekiştiriyorlar hayatı… 4-5 gün daha bu şekilde devam eder. Ama bugün elifi elifine tam karşıt açı!

Bu karşı konulmaz bir kuvvet ile yıkılmaz bir direncin savaşı gibi… Kendi ÇÖZÜMÜ’nde ısrar edenlerin, çözümsüz hale getirdikleri 1 Mayıs’lara nazire gibi, tam da BUGÜN!
Alıştıklarımıza, malımıza mülkümüze ya da mal mülk gibi gördüğümüz ve nimetten saydığımız ilişkilerimize, bildiklerimize ya da doğru bildiklerimize, huylarımıza, takıntılarımıza, inadımıza, sıkı sıkıya sahip çıkarız! Çıkarız da… bir türlü göremeyiz bu vazgeçilmezlerin bizi lastikleri çamura saplanmış bir arabaya çevirdiğini :) Debriyajı yakmak üzere olduğumuzu araba olduğu yerde kalana kadar anlamaz, basar ha basarız gaza… Halbuki ileri gitmeye çalışmak yerine geri vitese almayı deneseydik çamura batar batmaz, bu kadar hasar görmez ve ”Bu kadar uğraştıktan sonra geri adım mı atacam yani? Ezik miyim ben!” diye böyle aptalca hırs yapmazdık :))))

Ezik değiliz de… biraz boş kafalıyız sanırsam! Ergenlik dönemi itişmelerini aşamamış, kendisiyle buluşamamış, dünyayla barışamamış, hala babam gelicek kurtaracak diye de beklemekten kurtulamamış yeni yetmeleriz… Ama kendi burnumuzu soktuğumuz anlamsız itişmeler ve mücadelelerden bizi ancak kendimiz kurtarabiliriz bu saatten sonra.

Her çatışma iki kişinin de katılımıyla olur. Çözümsüz bir çatışmayı bitirmenin tek yolu, TARAFLARDAN BİRİNİN GERİ ÇEKİLMESİ’dir! Geri çekilin… Tahtırevalliden ilk inen siz olun ki, çekiştiğiniz insan ya da durumun poposu yere vursun :) İpin ucunu bırakıverin ki, düşsün öbür taraf ikinizin birleşmiş kuvvetini dengeleyemediği için :) Eğer kendi kendinizle itişen çekişen yine SİZ’seniz, bırakın içinizdeki boş kafalı EGO, kalbinizdeki bilgeden sıkı bir ders alsın ;)

Mars-Satürn ikilisinin arasındaki ipi Neptün kendine doğru esnetiyor! Basirete, şefkate, insafa, usulet ve suhunete davet ediyor bizi… ”Sev Kardeşim!” diyor … Ama nefsini, konumunu, kurumunu, hırsını değil, HAYATI sev! İplere asılmaktan yara bere içinde kalmış ellerini, ağlamaktan şişmiş gözlerini, hiddetten patlayacak hale gelmiş kalbini sev! Seninle çekişeni de sev. Ama sahip olmak, hükmetmek, dize getirmek için değil. İnsan olduğu için sev… Kendi olmaklığına bırak, bırak ki kendini yalnız, muhatapsız görsün.

Sen kendinle muhatap ol; Yaralarını sar… Aklını serinlet… Duygularına bir çeki düzen ver… Umudunu ve inancını tazele…

Umut ve inançtır kanatlarımızın altındaki rüzgar!

Ama birgün İLLAKİ TAM İSTEDİĞİMİZ ŞEYLER’in olacağına dair bir umut ve inanç değil :))) Hani gözlerimiz yaşlı ve dudaklarımız titreyerek deriz ya: ” Fırrkkk!!! Artık… kalmadı umudum da, inancım da… Artık dayanamıyorum!” İşte bu, İLLAKİ modeli umutlanmış insanın klasik halidir;) Hayat illaki pilaki bilmez… O bizim için en iyi olanı bilir ve bize rağmen yapar.

Bir gün ”hayatın bizim için yaptıklarını görecek gözlere ve gitmesi gereken yola direnmeyecek ayaklara sahip olma” konusundaki umudunuzu ve inancınızı yitirmeyin :)

YETER! Böyle gidersem, yakında beni hiç sevmeyeceksiniz :) O yüzden artık müzik…

The Blower’s Daughter – Damien Rice … İnatçı bir adamın şarkısıdır :) Ama kız geri dönüp baksa o dönüp gidecek gibi de bir hali vardır…

http://www.youtube.com/watch?feature=endscreen&v=5YXVMCHG-Nk&NR=1


Hiç yorum yok: