9 Kasım 2013 Cumartesi

Jüpiter Retrosu ve VENÜS’ün Oğlak’taki Yolculuğu … Biraz Uzun Sürecek Bir Tanzimat Devri ;)


KORSELI GÜZELLIK İLAHESI ANNA HELD
Broadway'de Ziegfield Dönemi'nin Yüzü Olmuştur

Şu fani dünyada kıymet verilen, haz alınan, peşine düşülen ve baş tacı edilen her bişeyi temsil eden Venüs, 5 Kasım itibariyle Zodyak’ın ”zora ve dara katlanmaya” en yatkın burcu olan Oğlak’a girdi… 5 Mart’a kadar da, alıştığı kadar gevşek davranamadığı bu ruh ikliminde kalacak.

Aslında bu şuh ve nazlı dilberin bir burçtaki normal yolculuğu bir-buçuk ay kadar sürer. Ama 21 Aralık’ta – tam da Oğlak’ın 29′uncu derecesini görüp kendini salmaya hazırlanmışken – Retro’ya girecek, ve ”korse içinde” geçireceği süre 4 ayı bulacak…

Göklerin cömert efendisi Jüpiter de 7 Kasım’da Retro sürecine girdi. Ve 6 Mart’a kadar, yani Venüs’ün Oğlak’taki yolculuğu boyunca, o kıvamda kalacak.

Üstelik, halihazırda yaşamakta olduğumuz Merkür Retrosu’nun temel süreci 10 Kasım’da bitecek, ama gölgesi neredeyse Kasım sonuna kadar sürecek… Ve ikinci bir Merkür Retrosu – girizgahı, uzatmaları filan derken – 2014 Ocak sonunda etkili olmaya başlayıp Şubat ayı boyunca bizimle kalacak.

Pekiii … Astrologların ”iyicil” tabir ettikleri iki gezegenden Venüs’ün korseye girmesi ve Jüpiter’in de işi ağırdan almaya başlaması, yürüdüğümüz yolun manzarasını nasıl etkileyecek;
Formülü çözmek için bileşenleri tanımlamakta yarar var;

Şimdi Venüs sınırsızlaştığı Yay’dan çıkıp Oğlak’a girerken, Yay’ın yöneticisi ve sınırsızlık arzusunun nedeni olan Jüpiter de Retro sürecine girdi değil mi… Hımmm bakalım bakalım :)

Jüpiter, biraz bizim büyükbüyükbabamız Adem Bey’e benzer; Adem’in Özü Rab’dendir, kökü de cennetten… Ama bedeni dünya çamuru ile karılmış ve tanrısallığı nefs ile kırılmıştır ;) İnsan soyunun onun neslinden türediği söylenir. Mitolojik bir figür olarak Jüpiter de saçtığı tohumlarla birçok tanrı ve yarı-tanrıya babalık etmiş ve cömertliği ile evler kurup sofralar donatırken, hayatın tadını çıkartmaya duyduğu arzu ve dillere destan çapkınlığı yüzünden nice acılı ve soslu hikayenin de doğmasına, hatta savaşların çıkmasına ve birçok ocağın sönmesine vesile olmuştur! Yani cömert, babacan filan derken, bazen de zararlı olabilen bir şahsiyettir :)))

Astrolojik analiz siteminde, Jüpiter girdiği her yeri genişletir… İyicil sayılmasına neden olan marifeti, umut ve bolluktur. Gölgesi ise, herşeyi abartmak ve hükmümü kurayım derken aslını unutmaktır!

Jüpiter’in hepimizi boş umutlara boğduğu İkizler’den çıkıp, yüceldiği Yengeç Burcu’na girmesi, astroloji camiasında sevinç yaratmış, lakin hevesle beklenen coşturucu etkisi şu ana kadar pek de hissedilememiştir! Bunun nedeni ensesinden ayrılmayan Lilith’dir :)

Yengeç’te koruyucu, kollayıcı, sevecen, besleyici özellikleri artan yani anaçlaşan Jüpiter, baştan beri Lilith’in yakın takibinde… Ancak bu süreçte BÜYÜYEN, sevgi ve huzurdan ziyade, sevdiğimiz, korumaya ve sahip çıkmaya çalıştığımız şeylere yönelik ENDİŞELERİMİZ oldu gibi… Neyse ki 24-25 Aralık’tan itibaren Jüpiter Lilith’i kendi yoluna uğurlayacak. Eğer biz de aldığımız derslerden gereken sonuçları çıkartmış olursak, Jüpiter’in Yengeç’teki yolculuğu şefkat ve şifa dolu bir anlam kazanmaya başlayacak!

Venüs’ün ışıklı yüzü – asalet, zerafet, adalet gibi – insanın özlemini duyduğu yüce değerlere dönüktür. Ancak gölgede kalan yüzü, rahatına düşkün ve – tam da Freud’un insanın doğasını tanımlarken dillendirdiği gibi – ”acıdan kaçıp hazzı kovalamaya” meraklıdır. Hepimiz biliriz ki, hazza duyulan aşırı düşkünlük, kontrolsüz bir arzu ve bağımlılığı beraberinde getirir. Bağımlılık ise atalete, çürümeye ve nihayet özdeki kıymetli nüvenin bozulmasına yol açar. Başka bir deyişle; Karanlık ışığa ağır bastıkça gölgeler uzar… Nefs ruha ağır bastıkça da insan azar!

Oğlak, çerçeve koymayı ve sistem kurmayı seven Satürn’ün has evladıdır. Yüreğinin götürdüğü yolda yürürken sınır tanımayan Yay, enerjisini çarçur etmemek ve kazandıklarını kaybetmemek adına disipline olmayı da öğrenmek zorundadır. Bu nedenle Zodyak’ın devranında Yay’ın ardından gelen Oğlak, elini attığı her şeyi ”yer ve zamanın kalitesine uygun” bir nizama getirmeye çalışır. Yani Oğlak’a giren her gezegen bir nevi ”Tanzimat Devri”ne girer!

Acep bu Tanzimat sürecinde, bizim gündemimiz nasıl olur?

Hatırlarsanız 3 Kasım’da meydana gelen Güneş Tutulması’nın DÖNÜŞÜM’ü hızlandırmak yönünde bizi tetikleyeceğini ifade etmiştim. ”Junocum… biz niye bu kadar dönüşüyoruz? Bukalemun muyuz ki, habire renk değiştirelim yanim…” diyenlere iki çift sözüm var;

Bukalemunlar bulundukları çevreyle uyum sağlamak için renk değiştirirler. Ama bunu insanlar gibi estetik anlayışları yüzünden ya da beğenilme kaygısından değil, bütün diğer canlılar gibi hayatta kalma güdüleri yüzünden yaparlar :))) Yani şu inatçı kafayı bırakıp, ”öylemiyiz kine” diye küçümsediklerimizden ders almak pek fena olmayabilir!

Gidip gelip uyumlanmaya çalıştığımız DÖNÜŞÜM enerjisi, aslında 2012 yılındaki Büyük Venüs Geçişi ile tetiklenmiştir! Venüs’ün 243 yıl süren büyük döngüleri vardır. Her geçiş sırasında, dünyanın titreşimi yeni bir oktava çekilir. 2012 Haziran’ında gündemimize kaçınılmaz olarak giren dönüşüm ihtiyacı, o günden bu yana kimilerimizin hayatlarına farklı bir gözle bakmalarını sağlayan olaylar yaşamalarına vesile olmuştur. Kimilerimiz ise direndiğimiz ve uyumlanmak yerine alışkanlıklarımıza sığınmayı tercih ettiğimiz için, Lilith-vari bir olumsuzluk ve çözümsüzlük hissine kapılmıştır.

Bu sene Venüs’ün Oğlak’taki yolculuğu hem kendi Retro sürecini, hem de Lilith işgali altındaki Jüpiter’in Retro sürecini kapsıyor ise… vee bu iki gezegen de göğün bolluk, zenginlik, mutluluk simgeleri ise… tam da ”Yeter gari yıldık! Gökler bize istediklerimizi getirsin artık yanim!” demek istediğimiz bir dönemde yavaşlamaları, nasıl olup da bir hayra vesile olabilir?

RETRO’ların çekinilen yanı, ödenekleri kısıtlayıp, faaliyetleri sınırlamaları ve iman kuvvetiyle ittirilip kaktırılan işleri hepten çıkmaza sokmalarıdır. Ama gerçekten hayra vesile bir işe engel oldukları görülmemiştir! Üstelik çoğu kez göz ardı edilen bir marifetleri vardır;

Retro HATIRLATIR! Retro süreçlerinde tekrarlanan deneyimler, öğrendiklerimizi pekiştirmemize, öğrenemediklerimizi ise fark etmemize neden olurlar.

VARLIK IŞIK’la kaimdir… İnsan ışıkta iken kıymetini bilmediği varlığın anlamını ve gerçek kaynağını, bazen yokluğun gölgesinde farkeder! Bu nedenle Retro dönemlerinin ardından başlayan süreçler – ışığı arama gayretini gösterenlere – aydınlanma, çözüm ve yükseliş getirir…

Venüs’ün gölgesi aşırı hazcılık, kayıtsızlık, güvenilmezlik, tembellik ve etik yoksunluğu ise, Oğlak’ın gölgesi de aşırı kontrol kurma, hayatı maddi göstergeler ve kazanımlar çerçevesinde değerlendirme, akışa teslim olmak gereken yerde de şartları zorlama ve maksadını aşan bir katılaşmadır…

Venüs’ün Oğlak’taki Retro güdümlü uzun yolculuğunda, DIŞTAKİ GÖLGELERE KAPILMAMAK kadar, KENDİ GÖLGEMİZE YENİLMEMEK için de gayret göstermemiz gerekir.

Bunun için KİŞİLER ve TOPLUMLAR bazında;

- Alıcılık ve Vericilik

- Arzular ve Yasaklar

- Akıl ve Gönül

- İktidar ve Hizmet

- Çıkarlar ve Görevler

- Teslimiyet ve Dirayet

- Esneklik ve İstikrar

- Sezgi ve Sağduyu

gibi birbirini bütünleyen uçlar arasında denge kurulması gerekecektir!

Yengeç’e girdiğinden beri Jüpiter’e musallat olan Lilith’e gelice… Aslında Jüpiter’in gücüyle boy ölçüşecek bir konumu yoktur! Ama ”zaafları görüp, kaygı ve korku efektleri ile zayıfları yönetmekte” ustadır. Kasım ve Aralık döneminde Yengeç’e ve Jüpiter’e özgü zaaflar nedeniyle, şefkatimizi, şükür hissimizi ve güven duygumuzu zedeleyecek durumlara düşebilme ihtimalimiz vardır.

Yengeç’in derdi GÜVENDE olmaktır… Hayatını sevgiyle doldurmaya çalışmak ile gerçekten sevgi dolu bir insan olmak arasıdaki farkı ise, çoğu kez görmezden gelir! Kaygıya düşen Yengeç, yalnız kalmamak, sevgi görmek ve alıştığı ortamda olmak için insanları etrafına toplamaya ve ne pahasına olursa olsun orada tutmaya çalışır. Bu aşırı ve ısrarcı vericilik, hayal kırıklığı ve çıkışsızlık ile birleştiğinde, aşırı bir içe dönüklük, kendini koruma kaygısı ve sevgisizliğe de dönüşebilir!

Retro’ya girdiği süre içinde Jüpiter önce Lilith ile samimiyetini daha bir ilerletecektir. Bu devrede Yengeç’e özgü kaybetme korkularımız, tutuculuğumuz, vehimli vesveseli kurgularımız, iktidarı pasif agresif yöntemlerle elde tutma eğilimimiz, bastırılmış hırslarımızın bir yansıması olan dırdırcılığımız filan artar mı artar :))) Ancak Mart sonuna kadar olan dönemde deneyimlerimizi yeni tutumlar geliştirmek için kullanabiliriz. Bunun için;

- Aşırı Kaygı ve Aşırı Güven

- Enayilik ve Çıkarcılık

- Masumiyet ve Aymazlık

- Bilinç ve Saplantı

- Önyargı ve Cahil Cesareti

gibi törpülenmesi ve dönüştürülmesi gereken eğilimlerimiz üzerinde çalışmamız ve Jüpiter’in gücünü aldı tek kaynak olan İMAN’dan faydalanabilmek için Rab ile ilişkimizi güçlendirmemiz gerekecektir.

Ece Temelkuran ”Düğümlere Üfleyen Kadınlar”da bu işin sırrını çok güzel vermiştir;

“İnanmalısın. Yoksa hayatı kuran Nefes’in kesilir. İmanlı olmak, Peygamber’in dünyanın kabalığı ve bayalığına rağmen, zarif kalma kararlılığı ve İnsan’a olan inancı karşısında ruhuna çeki düzen vermektir. Benim nefesim Allah bana inandığı için genişler. Senin ciğerlerin, hepimizden daha fazla sana inandığı için bu kadar geniş olmalı… Senin tek yapman gereken tükenmek bilmeyen Nefesine teslim olma cesaretini göstermek!”

Veee elbette müziksiz olmazzz :) Bu yazıya bir ”Kaçsam Bırakıp” yakışır sanki… Sema MORITZ yorumu hem pek derin, hem de insanın kaptırıp kendi kendine mırıldandığı kıvamda;

İNSAN HERŞEYDEN KAÇABİLİR! Ama ne yaparsa yapsın, kendisine ”bir nabız kadar yakın olandan” uzağa gidemez… Her kaçış, özünde bir geri dönüş, yani bir RETRO ve bir ”Aslına Rücu”dur. Zira hayat kendi seçimlerinle düştüğün her durumda seni yakalar ve kulağına ısrarla fısıldar… HATIRLA!



Hiç yorum yok: