28 Kasım 2013 Perşembe

Retro Jüpiter Hikayeleri; Gölgemiz ve Gerçek Renklerimiz…


BY MICHAL MOZOLEVSKY

Hemen hemen bu hafta başından beri hissedilen, 28 Kasım’da tepe noktasını yaşayan ve 1 hafta kadar etkili olacağını düşündüğüm bir durum var gökyüzünde;

Retro Jüpiter, Yengeç’te takıntı ve vesvese hali artan Lilith ile 19 derece civarında kucaklaşıyor… Yengeç’in bu derecesi, ”hayırlı yağmurları” temsil eden Muliphein sabit yıldızı ile de komşudur. Öte yandan, Satürn ile pek yakın seyreden Merkür, Akrep’in ”azimene” yani halk dilinde ”hayırsız” noktası olan 19 derecede ve elbette Jüpiter – Lilith’e tam üçgen yapıyor. Oğlak’ın 19 derecesi civarında dolanan ve ”mertlik ve dirayet veren” Dheneb Sabit Yıldızı ile kavuşan Venüs de, Jüpiter’e karşı, Merkür’e ise 60′lık ılıman açıda duruyor…

MEALİ;

3 Aralık 2013 günü, sabaha karşı 02:20′de Yay’ın 11 derecesinde bir YENİAY yaşayacağız. Yeniaylar, temiz başlangıçlara yol verirler… Bu enerjiden faydalanmak için, küçülen Ay devresindeki olayları özenle değerlendirmek gerekir.

Eğer önümüzdeki Yeniay’dan fayda görmek istiyorsak, bu aralar Akrep’in azimene derecesinde olduğu için ”etrafımıza ve kendimize zarar veren, faydasız, katı, yıkıcı, ödünsüz, çıkışsız düşünce ve tavırlara kapılmayı ya da basitçe HAYIRSIZ duygu hallerine bürünmeyi” teşvik eden Merkür’e temkinli yaklaşacağız!

”Nasıl yani temkinli?” diyorsunuz… Şöyle;

Kendimizi ilişkilerimizde hep aynı bunaltıcı hallerin içinde buluyor ama çıkışı bir türlü bulamıyorsak… Dolmuşta giderken yanımızda oturan – ve poposuyla bize ait olması gereken alanda, bitmek bilmeyen telefonuyla da biraz huzur arayan zihnimizde haksızca yer kaplayan – vatandaşı, çimdirmek hatta çantamızı kafasına geçirmek istiyor ama bir minicik uyarı bile yapamıyorsak… Hayatın bize özel komploları olduğuna yemin edebilirsek… Büyükçe bir çöp tenekesinin içine girip kapağını bir sonraki bahara kadar üstümüze kapatmak istiyorsak… Yani SAÇMALIYORSAK SEBEBİ VARDIR!

Biz genelde bu sebepleri güncel durumlarda arar, kabahati komşumuzun, kardeşimizin, bakkalın, Şükran Teyze’nin, manitamızın, ekonominin, Milli Eğitimin, belediyenin, ya da kendi kara bahtımızın üstüne atarız. Onlar aksamış, teklemiş, bizim de dengemizi bozmuş, bize anlayış göstermemiş, kızdırmış… AY İŞTE Bİ ŞEKİLDE KÖTÜ DAVRANMIŞLARDIR!

Hem zaten Satürn de Akreptedir… Gezegenler zırt fırt dünyaya aykırı – yani retro – gitmektedir… Ay’ınız da Yengeç’te olduğu için oldunuz olası pek hassasınızdır… Yani ”Junocummm, bu gökler bizi ne zaman rahat bırakıcakkk?” deme zamanıdır :))))

Oysa bizi asıl rahat bırakmayan ”çok derine ittiğimiz için bir türlü yüzleşemediğimiz ama varlığını, kalbimizin ışığını kapatan bir perde gibi hissettiğimiz” gölgelerdir!

Önümüzdeki YENİAY Yay’da gerçekleşecek…

Ve bizim Yay’ın yöneticisi Jüpiter’in retro haldeyken Yengeç’teki Lilith ile yaptığı kavuşumla temsil edilen ”ciğer açıcı” konuları AÇIĞA ÇIKARTMA, yani ömürlük gölgemizle yüzleşme zamanımız gelmiştir :)

Aslında GÖLGE dediğimiz İNSAN ile kaimdir! Ve bir vücut sahibi olmanın gereğidir… Şöyle ki;

Nasıl korku olmadan cesaret, ihtiyaç olmadan icat olmaz ise, bazen bizi bizden eden hayırsız eğilimlerimiz olmadan da, BİZ kendimizi bulamayız!

- Az bişey kaygı bozukluğu olmayan biri, finans yöneticisi olamaz

- Risklerin üzerine gidip hasarsız kurtulmak gibi takıntıları olmayan biri, pilot olamaz

- Kendini önemsettirmek ve onaylanmak derdinde olmayan biri, sahneye çıkamaz

- Kendi arzularını başkalarını mutlu etmek için geri planda tutması gerektiğini düşünmeyen biri, insanlara ekstra özen göstermek gereken hiçbir mesleği yerine getiremez

Başka bir deyişle, gölgelerimiz anlamlı ve doyumlu bir hayat sürmemiz için bizi desteklerler…

Ama kaygılı, aşırı risk alan, benmerkezci, onay düşkünü, aşırı fedakar hatta ezik davranış kalıplarının bizi ”ÇÖPTENEKELİK” hale getirdiği bir alay durum da vardır!

O zaman GÖLGE bize odaklanmamız gereken yerlere yönlendirme görevini yerine getirdikten sonra, artık arka bahçemizde saklanan bir hayalet olmaktan da çıkmalıdır :)

Arka bahçemizde neler saklarız?

İnsan rahimde yumurta ile spermin birleştiği ve hücre bölünmesinin tetiklendiği andan başlayarak, tıpkı bir kayıt cihazı gibi, girdiği her ortamın taşıdığı enerjileri biriktirir… Birçok eğitimcinin, çocuğun gelişmindeki en önemli devrenin 0-3 yaş olduğunu iddia etmesi, bu yüzdendir. Henüz taze bir söğüt dalıyken, algılarımızda oluşan kırıklar, hayat boyu bize gölge olabilir;

- Mesela annemizin bize hamile olduğu dönemde ya da doğumumuz sırasında geçirdiği, psikolojik ya da fiziksel bir travma, ”Benim yüzümden o ölebilirdi” türü derin suçluluk hislerine yol açabilir. Başımıza her an bir şey gelebileceğine dair anlamsız beklentiler oluşturabilir. Ya da ”Ona birşey olursa bana da olur… demek ki ‘bağlı’ olduklarıma sımsıkı yapışmalıyım!” düşüncesini doğurabilir… Ve bütün ayrılıkları bir ölüm deneyimine dönüştürebilir!

- Küçük bir çocukken kulak misafiri olduğumuz bir konuşmada öylesine sarf edilmiş bir cümle, kendi hakkımızdaki bütün algımızı etkileyebilir… Diğer cinsiyetle doğmuş olsak, ebeveynlerimizden birinin bizi daha çok seveceğini, hatta biz olmasak boşanmış ve kendi yollarına gitmiş olabileceklerini zannetmek, kendimizi ailemizdeki bütün sorunlardan sorumlu tutmak gibi ağır bir yüke dönüşebilir ya da derin bir değersizlik ve istenmeyen kişi olma psikozuna yol açabilir…

- Ebeveynlerimizden biriyle fazla özdeşleştiğimiz için, diğerine – ve onu hatırlatan her şeye – aşılmaz bir dağ gibi bakıyor olabiliriz. Mesafe aldığımız ebeveynimizle özgür bir iletişim geliştirmek yerine, diğerinin korkularını, beceriksizliklerini, algılarını birebir benimsemiş ve kendimizi onun yaşadığı türden bir sevgisiz kalmışlık duyusuna mahkum etmiş olabiliriz. Üstelik bu algılar bizim kendi özel ilişkilerimizdeki duruşumuza birebir yansıyor olabilir.

Örnekleri çoğaltmak mümkün…

Bu aralar Merkür’ün bulunduğu konum gölgemizin bizde yol açığı HAYIRSIZ halleri tetiklerken, Lilith – Jüpiter ikilisi ile yaptığı üçgen de, küçük ama keskin bir aydınlanma anında, gölgemizin nasıl çalıştığını çözmemize yardımcı olabilir…

GERÇEK İNSANI ÖZGÜRLEŞTİRİR :)

Sebebi fark edersek, yani bütün sıkıntılarımızın – sevilmeme korkusu, ayrılmama ihtiyacı, suçluluk hissi, kendi hikayemizi yazmak yerine ebeveynlerimizden birinin hikayesini devam ettirmek eğilimi gibi – bebeciklikten kalma travmatik algılara bağlı olduğunun adını koyabilirsek, GÖLGE KORKUTUCU BİR HAYALET OLMAKTAN ÇIKAR!

Gölgenin altına saklanmak yerine, gün ışığına çıkmak ve gerçek renklerimizi ortaya koyma cesaretini göstermek ise, bizi DEĞERLİ KILANIN ne olduğunu idrak etmekle mümkün olacaktır…

İnsan bir tasarımdır… Hayat ise, bu tasarımın yerine getirebileceği bütün fonksiyonları farketmemizi ve kullanmamızı sağlamak için AN BE AN yeniden kurgulanan bir senaryo…

İnsanların gözlerinden, göklerin etkilerinden, hayatın cilvelerinden kaçıp gölgelere saklanmak yerine, ÖZÜMÜZE güvenmeye başlamaktır bize gereken.

ÖZ dediğimiz şey, bizi tasarlayan, bize yol çizen, ve her zor dönemeçte bizi kucaklamak için kollarını açan YARATAN’dan başka bir şey değildir…

O bizi tam olmamız gerektiği gibi yapmış, O’nun ışığını yansıtan kristalimizin acı ve tatlı tecrübelerle şekil almasını sağlayan aileler ve sosyal çevrelere girmemizi sağlayan kapılar açmış, ve her geçtiğimiz kapıda etrafımızı görebilmemiz için etrafımızı uyaranlarla donatmıştır…

UNUTMAYIN ki ANLAMLISINIZ!

UNUTMAYIN ki KORUNUYORSUNUZ

UNUTMAYIN ki SEVİLİYORSUNUZ!

UNUTMAYIN ki GÖLGE De RENK kadar VAR OLMANIN GEREĞİDİR…

Ama varlığa vesile olsun diye yaşanmış olanlar, bizi kendimizi hiçlemeye kalkacak kadar gölgelemeye başladıysa, ”IŞIK YA RAB!” demenin vakti gelmiştir…

Gölgelere saklanmamak hakkında bir şarkıdır TRUE COLORS … Cindy Lauper’in akustik yorumuyla ”biiytiful layk a reynnboow” olmuş :)

http://www.youtube.com/watch?v=UfycFPrR3yE


Hiç yorum yok: