4 Mayıs 2012 Cuma

Satürniyen İç Çatışmalar Günü ... Ne Kadarını Okuyoruz ki Kendi Hikayemizin?

Bugün eski defterleri karıştıran bir muhasebeci gibi çalışan Retro Satürn, kendinden şüphe etmeye yatkın Ay'ı yanına, ben herşeyi bilirim diyen Merkür'ü de karşısına aldı! Yani hepimiz derin bir muhasebeye dalmaya yatkınız hayatımız hakkında...

Bu kötü mü? Elbette değil... Hatta istenilen birşey. Ancak bütün becerebildiğimiz ''güçsüz, yetersiz, yeteneksiz, aptal, komik, korkak....'' biri olduğumuza karar vermek ya da karşımıza çıkmış olan ''engeller, aksilikler, şanssızlıklar, mecburiyetler...'' gibi bizi güçten düşüren faktörleri suçlamak ve yine dönüp dünyanın ''en şanssız ve sevilmeyen'' varlığı olduğumuza karar vermekse, bunun bize bir yararı yok!

Allahtan, Venüs devrede... Tam da terazinin kefelerini tutan bir el gibi, bir yandan Merkür'e diğer yandan Ay-Satürn bileşkesine yumuşak açılar yapıyor. Tıpkı yaşamımızda varolan ama görünmeyen, adaletin ve dengenin o hassas eli gibi...

Aslında bütün kabul etmemiz gereken şey güçsüz olduğumuz! Herşeyi bilemediğimizi, herşeyi öngöremediğimizi, iyi yapmak isterken yüzümüze gözümüze bulaştırmaya, bir hevesin peşinde bir ömür geçirmeye ve sonra hiç bir şey elde edemediğimiz gerçeğiyle başbaşa kalmaya, sırf iyi niyetli olduğumuz için birileri tarafından aldatılıp zarar görmeye gayet yatkın olduğumuzu... yani mükemmel olmadığımızı kabul etmemiz gerek. Hep en yüksek notu alamadık evet! Hep en büyük ödülleri biz toplayamadık! Kazananlardan olamadık biz... Yanlış ucundan tuttuk hayatı, en yüklü dalı tutup, en tatlı meyveleri toplayamadık.

Bütün Hikaye bundan mı ibaret acaba...?

Kimbilir... Gerçek şu ki; bunlar hep bizim baktığımız küçücük pencereden görebildiğimiz resim!

Asıl güçsüz olduğumuz yer, büyük resmi görmüyor olmamız...
- Hiç bilmiyoruz nelere vesile olduk diğer insanların hayatında.
- Hiç bilmiyoruz, kaybettiğimizi sandığımız sınavlarda asıl soru neydi ve biz onlardan nasıl geçtik!
- Hiç bilmiyoruz, biz biz olmasaydık elimizi dokundurduğumuz birçok yerde ne boşluklar olacaktı...
- Hiç bilmiyoruz yetişemediğimiz otobüsler, giremediğimiz işler, yaşayamadığımız aşklar hangi zor yollara sokacaktı bizi...
- Hiç bilmiyoruz şimdi olduğumuz yerin gerçek anlamı ne?

Bunu bir tek o teraziyi tutan EL biliyor. Ve o hepimizi eşit olarak, ve tam olduğumuz gibi çok seviyor.

Belki de korkmaktan ve kavga etmekten vazgeçmek gerekiyor hayatın bizi getirdiği yerle. Belki de kendimizi ve yaşamımızı yargılamak yerine, sadece hayırlara vesile olmayı dilememiz gerekiyor. Belki geçmişi sorguladığımızda ve hesap çıkarttığımızda görmemiz gereken şudur; artık geri gidip yeniden yazamayacağımız bir hikayenin oluşturduğu gerilim hissiyle, etrafımızda bizim bir güler yüzümüzü bir tatlı sözümüzü ışık bilip mutlu olacak birçok insana vermemiz gerekenleri veremiyoruz. Yapamadıklarımızı önemsemekten, yapabileceklerimizden geri duruyoruz. Belki de mutluluk sadece bir an durup herkese ve herşeye gülümseyerek bakmak ve önünde açılan yola bir adım atmaktır...

Ne kendinle, ne dünyayla, ne de terazinin kolunu tutan EL ile bir hesaba girmeden :)

Büyük Hikayelerin Büyük Bestecisi'nden Ennio Morricone'den Chi Mai eşlik etsin bu yazıya...


http://www.youtube.com/watch?v=gF-qs_jxrH0&feature=related





Hiç yorum yok: