Aslan'da kükreyip, mahcup olan Ay pimpirikli Başak'a girmek üzere. Yanılabiliyormuşum demek ki deyip güneşe küsen çiçek gibi içe dönecek şimdi duygularınız. ''İncinme Korkusu'' ana temasından hareketle, aşırı sorgulayıcı, hem kendine hem başkalarına karşı yargılayıcı, hatta vesveseli olmaya yatkın hissedebiliriz. Hele bir de yanılsamalar diyarının efendisi Neptün'le karşıt hale gelince bu buluttan nem kapan Ay, varın siz düşünün şenliği...
Bitmedi! Güneş, Merkür, Güney Ay Düğümü ve Kuzey Ay Düğümü hattı ile elektrikli bir karesi olacak bu Ay-Neptün karşıtlığının! Sonra da aynı Ay hızını alamayıp, ortalığı karıştırmaya meraklı Mars'a kafayı toslayacak... Astrolojik felaket senaryolarını bir yana bırakıp, hangi izleri görünce, neye dikkat etmek lazım kısmına geçeyim değil mi :)))
Sözün özü dostlar, gökler bu ara ''endişe'' teması üzerinde düşünmeye zorluyor bizi... Yolcunun işi yol bulmaktır adı üstünde. Ve her bir kavşakla yüzyüze geldiğinde, bir adım, bir seçim, bir karar onu bekler. İki şeytanı vardır bu hallerde kulağına fısıldayan: biri ''kendinden aşırı emin olmak'' diğeri ''şüpheye düşmek ve kaygılanmak''... Böyle bir ikilemde kaldığımız zaman, pek çoğumuz en zaaflı anlarımızı yaşarız. Böyle zamanlarda gözden kaçırırız büyük resmi ve detayda kaybolup gideriz... Böyle zamanlarda otobüs de gelmedi diye sinirlenirken bize korna çalan minibüse dikkat etmeyiz... Böyle gergin, kararsız ve telaşlı zamanlarda ağzımızdan çıkar en olmadık laflar... Geç kalmama endişesiyle fırsatları kaçırır, hata yapma korkusuyla bildiğimizi unutur, kırılma korkusuyla kalp kırar, açık vermeyeyim derken ne çamlar deviririz...
Laf aramızda, tavanarasının da kapısı açık kaldı bu aralar :))) Eski hataları, eski hastalıkları, eski aşkları, eski hesapları çağrıştıran retrospektif resim kareleri düşüyor önümüze. Bizi geri çekmiş, ayağımıza takılmış olan tüm engelleri karşımızda dururken bulmak, kendimizden şüpheye düşmek için adeta bizi tetiklemekte. Ama Retro Satürn ve Retro Venüs üçgeni, bizi bunlarla yüzleştirmekle kalmayıp, aynı zamanda sorunun kalbine ameliyat yapmaya da teşvik ediyor. ''İyileşin!'' diyor gökler... Kendinizi tekrarlamayın! İyileşin!
Dönelim, başa; iyileşmeden önceki doğal süreç ENDİŞE... Endişenin dışa vurumu hepimizde aynı şekilde gerçekleşmez. Bazılarımız melankoliye, bazılarımız da paniğe kapılırız. Komik ama, melankolik kayboluşlar ve apati de değimiz duyarsızlık ve kendini salmışlık halleri, panik atağın tek yumurta ikizidir... İkisinin de kaynağı derin bir endişe ve aksiyon almaktan geri durma halidir.
Panik mi hissediyorsunuz? DURUN! Durun ve nefes alın... Durun ve susturun zihninizi... Durun ve kendinize ya da birilerine kızmayı bir an olsun bir yana bırakın... Suçlu aramayı, çıkış aramayı, düşman aramayı, yardım eli aramayı, cevap aramayı bırakın... Sadece nefes, sadece bir yudum su, sadece bir serince rüzgar yüzünüze... Kalp atışlarınız sakinleşene, sesler susana, yüreğinizi sıkan kaygı eli gevşeyene kadar, sadece durun. Geçmişle gelecek arasında ökseye tutulmuş bir kuş gibi çırpınmayı bıraktığınızda, cevap kalbinizde belirir. Evrenin, size verdiği cevap anda gizlidir ve bu cevabı duymak için size gereken şey dinginliktir. (Meraklısına Not: ''anın haritası'' dediğimiz astrolojik sorgu tekniği bu mantığa dayanır)
Anlaşılmaz bir hüzün mü sardı içinizi... bir garip melankoli... geçmişin hayaletleri kafalarını mı uzatıyor pencerenizden? Kendinizi yataktan çıkamayacak kadar yorgun ve tükenmiş, perdeyi açamayacak kadar isteksiz mi hissediyorsunuz? Yorgun kalbiniz sizi bir adım daha öteye taşıyamayacak kadar ağırlaştı mı yoksa..? SAÇMALAMAYIN :)))) O kadar mistik anlamlar yüklediğiniz bu ''gönül kanseri'' hayatın bize sunduğu yeni seçimlerle başetmek istemediğimizde, kendimizi saldığımız bir ''ana kucağı''dır. Yeniden acı çekmemek için eski-rahat acılara gömülmek diyoruz biz buna güzel Türkçe'de! Çaresi, hatırlamaktır. Virüslerden çalışamaz hale gelmiş sisteminize reset atıp, hücrelerinizdeki başlangıç ayarlarını yüklemeniz lazım kendinize. Mesela spor yapmanız lazım... Ya da bir bebek sevmeniz... Ya da sırtınızı bir ağaca verip, ayağınızı toprağa basıp, yüzünüzü de güneşe çevirip, ellerinizin çimenleri okşamasına ve bedeninizin bunlardan hoşlanmasına, aslında nasıl da hepsiyle bir bütün olduğunuzu farketmesine, burnunuzun vanilyalı çörek kokusu almasına ve mutluluk dolu bir lokmanın hayaliyle ayağınızın sizi bir pastaneye çekmesine izin vermeniz gereklidir. Cevap yine anda... Anın ritmine ve güzelliğine teslim olmakta...
Son bir cümle; Karanlığın çaresi aydınlık, korku ve yılgınlığın da tek çaresi sevgidir dostlar... İzin verin kalbinize, size sizi ne kadar sevdiğini söylesin...
Amapola yani Gelincik ... Nasıl narindir yaprakları... nasıl da uçuşurlar rüzgarla. Oysa ne cesurdurlar, topraktan başlarını yükseltirken her bahar. Ölümden korkan fanilere, yaşamın hep yeniden baş vermek için derinlerde durduğunu ne güzel, ne yürekli haykırırlar...
Amapola - Ennio Morricone'den
https://www.youtube.com/watch?v=-IRIqII4z_c&feature=related
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder