Pluto, tartışmalı bir gezegendir. Bazıları onun bir planet mi bir asteroid mi olduğuna karar verememiştir. Uzak, gizemli, -etrafında sadık bendeleri gibi duran üç ay ile- saltanatlı, modern astrolojide yönetici olarak atandığı Akrep burcu gibi hem cazibeli, hem de ürkütücü bir varlıktır. Ne zaman saldıracağı bilinmeyen farklı bir uygarlığın yaşadığı bir anti-dünya, ya da vampirlerin anayurdu olduğunu söyleseler inanacak çok kişi bulunur ;)
Astroloji'de ise Pluto ''yokolmadan varolamayacağımızı, kaybetmeden kazanamayacağımızı, düşüp kalkmadan yürüyemeyeceğimizi, korkuyu tanımadan cesareti bulamayacağımızı, yitirmenin acısı ile barışmadan elimizde olanların değerini anlamayacağımızı, hiç bir varlığın, duygunun, sürecin sonsuz olmadığını ve her bitişin içinden bir başlangıç enerjisinin doğduğunu'' öğreten, bir bar filozofudur. Jüpiter okullu bir guru ise, Pluto sokaktan, kenar mahalleden, lağımdan, genelevden çıkma - biraz Bukowskivari - bir üstaddır. Öğrenip öğrenmediğinle de fazla ilgilenmez! Lafını söyler geçer. Ama sözleri içimizde çok derin bir iz bırakır...
Pluto'nun Oğlak'taki yolculuğu, Bu Alem Böyle Gelmiş Böyle Gider düsturuyla yaşayan biz fanilere, geldiğimiz gibi gidemeyeceğimizi farkettirmek üzere tasarlanmış bir macera gibidir... Oğlak, bir dünya üstadıdır. Gözünü bir hedefe dikmiş - ha babam tırmanan - ve sadece istediğini elde etmekle ilgilenen, manevi yanı eksik bir münzevi gibidir... Hani içine bir de iman koy, ondan ala misyoner olmaz! Ama içine bir bar filozofu koyarsan... Zirveye varınca kendini patlatan bir intihar komandosundan söz ediyor oluruz! Amacı, hiçbir yerin sandığımız kadar yüksek, hiçbir ödülün sandığımız kadar değerli, hiçbir gücün - dalda duran mevyayı alabileceğini bilip de almamak - kadar etkili ve sahip olduğumuz hiçbir şeyin tercihlerimizden daha önemli olmadığını göstermektir. Yani dünyaya tırnaklarını geçirmiş duran ve ya herşeyimi kaybedersem diye korkuyla titreyenlerle dalga geçmek derdindedir! Korkularımızdan, boş heveslerimizden, eften püften kaygılarımızdan ve doymak bilmeyen hırsımızdan başka kaybedecek birşeyimiz olmadığını anlatmanın, onları önce tetikleyip, sonra da halimizle dalga geçmekten daha bilgece bir yolu var mıdır?
Gelelim, RETRO Pluto'ya... Bize ''tırnaklarımızı en fazla nereye geçirmeye çalıştığımızı, neden korktuğumuzu, neden vazgeçemediğimizi'' farkettirecek ve ''BU GERÇEKTEN HERŞEYDEN ÖNEMLİ Mİ?'' sorusunu sorduracak bir transittir. Bazen birşeyleri kazanmak ve bir daha kaybetmemek adına bir sürü şeyden vazgeçeriz. Bazen bu çaba içinde özümüzdeki değerleri yitirir, aslında tamamen yoksul, çıplak ve anlamsız kalır, ama - ne kadar fakirleştiğimizi farketmeden - gider ha gideriz... Buradaki en büyük tuzaklardan biri de, kaybettiklerimizi görmemize karşın, bu kez zararı kapatmak için başladığımız yoldan geri dönememek halidir. Bu durum; Kumar masasından kalkamayan kumarbazın, gerçeği itiraf edemeyen yalancının, temiz bir hayata başlamak için çok geç kaldığını zanneden hırsızın, ya da içi boşalmış bir ilişkiden vazgeçerse kaybettiği yıllarının iyice boşa harcanmış sayılacağını zanneden bir eşin hali gibi bir haldir...
Oğlak'taki Pluto, bize gerçek kaybın ve gerçek kazancın ne olduğunu anlamak ve vazgeçemeyeceğimiz tek değerin öz-değerimiz olduğunu hatırlatmak için ters dönmüştür! Özündeki değerden şüphe etmeyen, vazgeçmekten korkmaz. O, bir Anka Kuşu gibi zamanı gelince yanar ve küllerinden doğar...
Biliyorum biraz ağır bir yazıydı... Eh o zaman Çerağan Vakti yazısını okuyun... Şu önümüzdeki 2 hafta içinde; Merkür ve Mars'ın düze çıkması, Venüs'ün hafif-meşrep İkizlere girmesi, Terazi'de Dolunay'ın parlaması ile birlikte, baharı hep birlikte idrak etmek üzerine bir yazıdır :)
Bunun üstüne iyi gider. Zira, Pluto'nun bir dersi de, keder olmadan neşeden, ciddiyet olmadan şakadan, mavi olmadan pembeden tat alamayacağımızı anlamaktır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder