Sabır Dostlar Sabır..!
Herşey çok daha netlik kazanacak birkaç güne kadar.
Ama şimdi yıkım zamanı... Kafa karışıklığına, karmaşaya, ısrarlı yanılgılara, kendimizle ve başkalarıyla kavgalı birkaç güne göğüs germek, kendimizi en ''üstün'' sandığımız yerlerden gafil avlanmak zamanı...
Yoksa nasıl yerle bir olur fildişi kuleler gibi kendimizi içine kapattığımız egolarımız?
Dün Uranüs-Pluto tam kare yapmıştı. Yaratıcı Güç en saf haliyle yıkıma geçti dünyanın kireç tutmuş, paslanmış hayat damarlarının içinde... Onların dansı epeyce bir devam eder.
Bugün de Jüpiter ve Neptün tam kare yapıyorlar! Cennetten kovulan ve hatasının yükünü tohumundan gelen tüm insanlığa paylaştıran Adem ile, Adem soyundan gelenlerin affı için kendini feda eden İsa'nın kapışması bu... Biri sorumluluğunu reddetmek için bahaneler bulup, bilgiçliğini abartırken, diğeri ''Yanılgılarını farket Evlat!'' diye gülümseyerek bakmakta...
Yani etrafımızda dıvarlar yıkılır, tavan kafamıza geçerken, kendimize itiraf edemediğimiz ne kadar gerçek varsa hepsini görmek için yerden yere vuruluyoruz. Ne zamandır dönüp bakmayı istemediğimiz şeyler saksı olup bir pencere altından geçerken küüüttt diye iniyor kafamıza. Çok canımız acıyor elbette! Ama çanak çömlek kırılıyor, olan ortaya seriliyor bir anda...
Adem-Çocuklarının huyudur! Haklı çıkmaktır bütün derdimiz... Haksız bile olsak, böbürlenip kükrer, alttan alanın üstüne çıkar, galebe çaldık mı da aslan kesilir, kabarta kabarta yelelerimizi geziniriz etrafta... Ama vicdan içimizde bir yerlerden seslenip hep huzursuz eder bizi... Alaycı bir kuş gibi şakır kalbimizin derinliklerinden: ''Gel kıyma... Gel sen de bu mutsuzlar kervanına uyma'' diye seslenir. Bu aralar çok insan yürüyor üzerimize haklı haksız. Elbet biz de birilerine öyle ileri geri yükleniyoruz. Sonra hırs gidiyor, yüz kızarıyor...
Aslında gökler bize karşı filan değil! Tamamiyle bizden yana...
Mesela, İkizler'de iyice bir ukala ve patavatsız hale gelip Neptün'le kapışmaya çalışan Jüpiter'in durumuna biraz daha geri çekilip bakalım; Jüpiter, geçmiş tutum ve alışkanlıklarımızı temsil eden Güney Ay Düğümü ve ''kendine hayran ama ters gittiği için eteği sarkan'' Venüs ile yanyana duruyor. Karşısında da, büyümek için alması gerken dersleri temsil eden Kuzey AY Düğümü... Yaratıcı enerji Uranüs bu çekişmenin bir yerinden araya girip, iki tarafa da ılımı açı yapıyor. Oldu mu şık bir dik kenarlı üçgenimiz! Yaratan, aklı şaşmış evladına yeniden bilinç zerketmek, ileri gidişini durduran engelleri kaldırmak için destek veriyor... Nasıl mı?
Pluto'yu çıldırtıp üstümüze saldırtarak :))) Üstelik bugün ve birkaç gün daha egoyu simgeleyen Güneş, Uranüs - Pluto karesine bir köşe daha çekip dik üçgen yapmakta! Yani gayet açık hayatımızda sürüp giden şenliğin sebebi. Hatta bu sabah Başak'a giren Ay da, pek şık bir karşıtlık çekiyor Neptün'e...
Diyeceğim; bugün ve daha birkaç gün hiç birimiz tadımızdan yenmeyiz :)))
Öte yandan, bugün ne zamandır ters giden Satürn düz dönüyor! 27 Haziran itibariyle de Venüs düze çıkacak... Merkür de içinde kafası kesilmiş tavuk gibi dolandığı Yengeç'i terk edip Aslan'a giriyor ve Kuzey Ay Düğümü ile güzel bir açı yaparak görüş mesafemizi ve basiretimizi epeyce arttıracak.
Hafta sonuna doğru yavaşça oturmaya başlar yerine taşlar. İdrak edilmeyenler edilmeye, kabul edip içimize sindiremediklerimiz sinmeye, aklımız başımıza gelmeye başlar. Bitti mi tamamen derseniz? Yok... Büyük gezegenlerin kapışması ve bizi uyarmak için türlü senaryolar üretmesi işi devam eder epey. Ama şansımız varsa, biraz birşey öğrenip devam ederiz de daha kolay alırız yolun geri kalanını. Şimdilik atmakta olduğumuz adıma odaklanalım!
BİR UYARI: sular durulup, görüş mesafemiz arttıktan sonra ne kendinizi ne de başkalarını suçlamaya, aynı dikenli telleri hayatınızın ve algılarınızın etrafına çekmeye kalkmayın sakın! Çinlilerin kadim bilgelik methodu I-Ching'de MASUMİYET diye bir açılım vardır. ''Dış görünüşü, oynadığı rol ne olursa olsun, özünde herkes masumdur'' diyen bir açılım... Şu dünyada ışıl ışıl parladığını zanneden her Güneş, yani her insan egosu aslında ışığını aynı yerden yani Rabbinden alır. Ne kadar mı? Açıklığı kadar... Ve kim ne kadarını yansıtabiliyorsa ışığın, ona göre bir işe memur edilir. Gelir, bulması gerekeni bulur, repliğini söyler ve aslında sadece işini yapmış olur! Oysa ne fırtınalar kopar içinde... Sanır ki ezmiştir, ezilmiştir, çakmıştır, çökmüştür :)) Halbuki sadece, lazım olanı yerine getirmiştir. Karakterin hatası bakidir, ama oynadığı rol, yaptığı iş kusursuzdur! Hepimiz, birbirimizden duyarız ihtiyacımız olan sözleri. Hem yansıtır, hem de kendi yansımamızı karşımızdakinde görürüz... Ne için mi? Sadece eksiğimizi farkedip, biraz daha kendimizi ışığa açmak, biraz daha fazla alıp biraz daha iyi yansıtmak için... Gökler bizi birbirimize kırdırtırken, aslında sadece sevmekte, sadece eksiklerimizi yüzümüze vurup, sevgiye ve uyanışa davet etmektedir...
Kızmayın dostlar... ne kendinize ne karşındakine kızmayın! Kevser suyundan içmek varken, odunu biz olan bir ateşe atılmak neyimize lazım? Sadece görün... duyun... anlayın... Hakkımızı almak haklı çıkmak değildir her zaman! Haktan payımıza düşen en güzel lokma, anlamamız gerekeni anlamak, öğrenmemiz gerekeni öğrenmek ve yola devam etmektir.
Ne çalalım bu yazıya eşlik etsin diye? KÜÇÜĞÜM... Sezen Aksu olmasa neyle yıkardık acaba kalbimizn tozunu?
http://www.youtube.com/watch?v=Mvvw3Bgep6g&feature=player_embedded
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder