10 Haziran 2012 Pazar

SAĞALMAYAN YARALARA MERHEM GÜNÜ...

''Hayatıma dikiz atıp astroloji adı altında benim hikayemi mi yazıyorsun?'' diyenler oluyor bazen... ''Okumuyorum sanma, 'like' koymuyorsam, içimi çizdiğinden'' dedi çok sevdiğim bir arkadaşım...

Ama ben kimsenin hayatından kopya çekmiyorum Dostlar... Gökler hepimizin hayatında belli temaların gündeme gelmesini tetikliyor o kadar... Ben ise naçiz kalan sözcüklerimle tercüman olmaya çalışmaktan gayrı birşey yapmıyorum... Sürç-ü lisan ettiğim her cümle için affola!

Bugün de ''Sağalmayan Yaralara Merhem'' günü işte... Neden mi;
Balık'ta yani olabilecek en derin sularda yüzen AY, bir koluna takmış bizi yanılsamalarla dolu geçmişin izlerine sürükleyen Retro Neptün'ü, öbür koluna da şifacı Chiron'u... Acının kalbine yürü ve onunla gözgöze bak ki, kendini göresin diyor bize! AY'ı bir yandan Oğlak'taki tırnaklarımızı geçirdiğimiz herşeyi kurban etmemizi isteyen Pluto çekiştiriyor... bir yandan da Yengeç'teki dünyayı ana kucağından seyreden Merkür.

Melankoli de bir ana kucağıdır demiştim değil mi daha önce bir yazımda... Acı bile sıcak bir yorgandır üstümüze örttüğümüz. Tanıdık acılara sığınmak, yukarıyla bitmeyen bir kavga halinde olmak, hayatın bilgeliğinden sual sormak, ana kucağındaki inatçı bir çocuğun ''ben açım, biri birşey yapsın!'' diye ağlamasından hiç de farklı değildir...

Oysa kimse birşey yapamaz acılarımız için... Onlar bizi büyütmüş olan ebeveynlerdir aslında. Herkesin ana babasından ayrılıp yolunu çizmesi, herkesin birgün ''Onları değiştiremiyorum!Ama içimde onlardan çok fazla şey taşıyorum... Beni ben yapanlarla kavga etmekle geçti ömrüm. Bugün ise, büyümek için onların varlığına ne kadar muhtaç oduğum gerçeği bir yanda, onların beni ne kadar incitebildikleri gerçeği diğer yanda dururken, varlıklarını inkar etmeden, onlardan öğrendiklerimi hayata geçirmem gerektiğini kabul ediyorum!'' demesi gerekir. Bu cümleleri ailenizi düşünerek kurun önce... Sonra acılarınızı düşünerek... Nasıl da pürüzsüz bir geçiş yapabildiğinize kendiniz de hayret edeceksiniz.

Acılarımız, hayatın şefkatli elidir... Kalbimizde aradan ışık sızsın, bizi aydınlatsın, kalbimiz hayatın iniş çıkışlarına, etrafımızdakilerin duygularına kör olmasın, ana kucağındaki bir bebek gibi sadece açlığını bilerek değil, açlığıyla onurlu bir şekilde baş ederek yürümeyi öğrenmek nasip olsun diye, ilk başta hiç onmayacakmış gibi gelen çizikler atan şefkatli elleri vardır acıların!

Paradoks değil mi... Ama gerçek! Kimimiz acının ateş sınavından altın bir kalple çıkarız, kimimiz kömür! Kimimiz, kimseyi incitmeye kıyamayız bu öğrendiklerimiz yüzünden, kimimiz hepten zalim oluruz... Bizim tek seçimimiz BUDUR! Herşeye rağmen kalbimizi temiz ve açık tutmayı öğrenebildiğimiz ve onu elimize alıp yürümeye devam edebildiğimiz zaman tıpkı bir çocuk gibi naif ama ateşte dağlanıp suda söndürülmüş bir kılıç gibi sağlam oluruz!

HAYATLA SAVAŞMASIN KALBİNİZ BUGÜN... BIRAKIN HAYATLA BARIŞSIN! Emin olun, seviliyorsunuz...

Sezen Aksu söylüyor; Uyu da Büyü Bebeğim...  Bize böyle ninniler söyleyen, kimse bizi incitmesin diye uğraşan ama bazen de kalbimizde en büyük yaraları açan analarımızın dilinden...



http://www.youtube.com/watch?v=fInarrMR4eo






Hiç yorum yok: