30 Mart 2013 Cumartesi

Venüs – Güneş Kavuşumu, Pluto’ya Kare … TUTKU SUÇLARI :)


Crimes of Passion
Crimes of Passion


Koç Stelyum’u – Mars, Venüs, Güneş, Uranüs kucaklaşması – hala oldukça yakın orblarla devam ediyor. Ama stelyumu oluşturan gezegenler arasındaki samimiyet ve işbirliğinde bazı değişiklikler oldu. Geçen haftanın soluk kesen ilişkisi Uranüs-Mars kavuşumu iken, bu birkaç günün anateması, Güneş ileVenüs arasındaki sıcak temas olacak gibi duruyor…

Güneş-Venüs kavuşumu gibi keyfe-keder bir bileşkenin KOÇ’ta gerçekleşmesi normal şartlar altında her konuda çok arzulu ve sabırsız olmamızı beraberinde getirir! Bir anlamda yine öyleyiz… Ama arzulu yerine beklentili, sabırsız yerine de hırçın olmaya yatkınız. Neden mi?
Pluto, Güneş&Venüs ikilisine tam kare yapıyor. Ama Pluto’nun asıl derdi, bu sevimli ikili değil… JÜPİTER! İkizlerdeki Jüpiter, Koç Stelyumundaki gezegenlere 60′lık açılar yapmakta. Bu nedenle BEKLENTİLER’imiz çok yüksek! Ama aynı Jüpiter, Satürn ve Pluto’dan 150′lik açılar alıyor. Yani YARATAN’ın Parmağı, Jüpiter’e çevrili… İçi boş, ya da maksadını aşan beklentiler mercek altında…

Gelmeyen, olmayan, yürümeyen şeyler için kendimizi kandırmaya ve hatada ısrar etmeye devam etmek, bir ŞART değil bir ŞARTLANMA’dır. Türk filmlerinde, yemenisinin ucuyla gözyaşlarını silerek, ”içine sardunya ekilmiş teneke kutu misali” pencere önü kadrosuna yazılmış kadınlar vardır. Yanlış ata oynadıklarını kendilerine itiraf edemedikleri için, beygirin küheylana döneceği günü hayal ederek orada oturmaya devam ederler. Bu zaman kaybından başka bir şey değildir!

Gerçek-dışı beklentileri, gereksiz bir sabırla beslemiş olanlar, bu aralar maksadını aşan tepkiler verebilirler! Beklenti, yüksek olunca ve karşılanmayınca, tepki de yüksek olur elbet. Zira Mars ve Uranüs de bu aralar Jüpiter’in abartısından paylarını almakta… Oysa bize umduğumuzu vermeyenlerle, tartışmaya girmek de bir ŞART değil bir ŞARTLANMA’dır. Zira bir başka sevilen Türk Filmi şablonundaki gibi alt dudağı sarkıtıp ağlamak ve minik yumruklarla göğüs döverek ”Hayvan… Çok Kötüsün… Senden nefret ediyorum!” demek de, temelde omuza vurulup zorla eve götürülmeyi ummakla ilgilidir ve bu da hiç bir şeye çözüm getirmez :) Sadece aynı çıkmaza bir daha girer, yani pencere önü kadrosuna geri döneriz…

Bu aralar bütün tartışmalara karşımızdakilerle değil, kendimizle girmek, cevabı da kendimiz vermek zorundayız…

”Arzu ettiğimiz herşeyden vaz mı geçelim?” diyenler olduğunu tahmin ediyorum! CEVAP; ”Hayır, sadece arzularınızın ve beklentilerinizin boyutu ile, bunları karşılamasını beklediğiniz dış faktörlerin özelliklerini mantıklı bir biçimde eşleştirin. Açığa çıkan herşey, sizin vazgeçmeniz gereken kısımdır!” Ne bekleyebileceğimizi bilmek, yol haritamızı çizerken, herkesi ve herşeyi hak ettiği yere koymamızı sağlar. Bu bizi dış koşulların insafına bağımlı olmaktan kurtarır.

Biz herkesi ve herşeyi gerçekten olduğu gibi görür ve duruma uygun yere yerleştirirsek, çözüm kendiliğinden oluşur. Ya kaybetme korkumuzla berbat ettiğimiz ilişkiler daha iyi bir hale gelir, ya da hayatımızdan çıkar giderler. TUTKU’larımızın başımızı tatlı tatı döndüren meltemi, hayatımızı yutan bir anafora dönüştüyse, onları makul bir seviyeye çekmenin zamanı gelmiştir.

Her gün yeni oluşumların tohumu atılır, her gün bizim aklımızın köşesinden dahi geçmeyen yepyeni fırsatlar biz dönelim diye köşe başlarını bekler… Ama biz karşılanmayan beklentilerimizin kırmızı yangınları ve dumanlı dehlizleri içinde kaybolmuşken, bunları göremeyiz.

Bize umduğumuzu vermeyenlerden hesap sorarak, intikam alarak, ASLINDA KENDİMİZE KARŞI olan kızgınlığımızı, onlara yönlendirmek, çok yaygın olarak işlenen bir TUTKU SUÇU’dur. Lütfen, kendinize karşı böyle bir suç işlemeyin!

I’d Rather Go Blind … kendisini aldatan erkeğe, bunu göreceğime kör olaydım diye seslenen bir kadının haykırışıdır! Etta James’in hayatını anlatan filmden, Beyonce’un nefis yorumuyla :)

http://www.youtube.com/watch?v=N0H-Ed1ddFc

Hiç yorum yok: