24 Ekim 2013 Perşembe

Güneş Ay ve Neptün Arasında Su Üçgeni – Şiddet, Şehvet ve Şefkat Üzerine…


PORTRAIT BY MICHAL LUKASIEWICZ

Bugün Ay annesinin kucağına sığınır gibi Yengeç’e girdi… Akrep’e girince Balık’taki Neptünle üçgen yapmaya başlayan Güneş’le de kucaklaşıp, bir su üçgeni kuruverdi; kısa ömürlü ama etkili… Duygularımız üst titreşimlerde seyrediyor bugün! Nereye meylederse kalbimiz, onu hayatın gerçeği bilip, derinlerine dalıyoruz.

Akrep’te geri gitmeye başlayan Merkür ise Jüpiter’e kare yapıyor ve üçgen bir açıyla Yengeç’teki kaygılı, vesveseli, fitne fücurcu Lilith’in gazına geliyor… Geçmişten bugüne bizi hüzünlendirmiş, canımızı yakmış, önümüzü kesmiş olan her şey, 32 kısım tekmili birden TV dizisine dönüştürülen bir Kerime Nadir romanı gibi geçiyor aklımızdan… Üstelik düşünmekle kalmıyor, aramak, söylemek, bağırmak, haykırmak, hesap sormak, tavır almak, olay çıkartmak istiyoruz!

AMAN DİYİM AMAN :)))
Daha önce de bahsetmiştim ama tekrarın hiç sakıncası yok; Metin Kaçan Ağır Roman’da insanlar arasındaki bütün ilişkilerin ”Şiddet Şehvet ve Şefkat Üçlemesi”nin farklı bileşenlerinden oluştuğunu söyler…

Eh bence de öyle… Ve bu duyguların hiç birinde – evet şefkatte dahi – ifrata kaçmak bize hayır getirmez!

Sakince keyif alır, tatlı bir arzu duyarken, sahip olma güdüsü ile şehvete düşer, kıskanır, elde edemez ya da elden kaçırıp hırslanır, saldırır, güzeli çirkin eder, ömrümüzü karalarız…

Çok sever, korumak gözetmek ister, şefkatle üstüne titrer, her şeyi onun namına düşünür, hatta onun yerine yapar, hayatını kontrol etmeye başlar, hep aynı zaafları gösterdikçe kızar, kullanıldığımızı düşünür ama verdiğimiz emeğe acır ve bir türlü kendi haline bırakamadığımız için bizi de eksilten ve bastırılmış bir şiddetle dolduran bağımlılık ilişkilerinin batağında mahsur kalırız…

Bir insana çok gıcık olur, onu çevremizden uzak tutmaya çalışır, psikolojik ve hatta fiziksel anlamda gövde gösterileri yapar, alttan ata bize daha önce şiddet uygulamış olan birileriyle aramızdaki davaları ona yansıttığımızı fark etmeyip, yüklenir ve sürekli olarak kendimizi meşrulaştıracak sebepler bulmaya çalışırız… Hatta o insanın acısı, isyanı, kırgınlığı dile gelir, kalbini döker önümüze ve bize hesap sorar… Ama aldırmaz, hıncımıza, karanlığımıza sahip çıkarız…

Biz insanlar her şeyin illaki suyunu çıkarır, illa ki tadını kaçırır… Ve DUYGUSALLIK adı altında hep kendimizi haklı bulmaya uğraşırız. Oysa suyun azı tarlaları yeşertirken, çoğu toprağın yararlı olan kısmını sürükleyerek, ekinimizi çürüterek bize zarar verir!

Bugün bize gereken, şiddeti de, şehveti de, şefkati de ılımlandırıp, gönlümüze taze bir fidan ekmektir :)

O yüzden; geçmiş hasarların, özlemlerin, hesapların, yanlışların, kırıkların peşine düşmeyin… Kimsenin yakasına BENİ ONAR diye yapışmayın! Kimsenin kapısına GEL BANA diye dayanmayın :) Kimseyi KURTARTMAYIN ama kendinizi illa ki kurtarın bu kurban-kurtarıcı yanılsamalarından… Kalbinizde saklanan çocuğu sarın, sevin, anlayın, bağışlayın :)

Ama kırmış olduğunuz kalpler varsa onlara bir küçücük dokunuşla şifa vermeyi ihmal etmeyin… Karşılık beklemeyen, küçük, özenli ve hatırlatan bir dokunuş… HEPSİ BU :)

Gönlünüzün göğü açık, ekinleri yeşil, ömrünüzün hasatları tatlı ve gölgelikleri huzurlu olsun…

Memet söylesin biz dinleyelim :)

http://www.youtube.com/watch?v=BY8QVt4FrGk

1 yorum:

Adsız dedi ki...

tamda benim içinde bulundugum durum çabuk fark ettim teşekürlerimi sunarm